Vedat Kitapçılık
Kargo Gönderim Saatleri;
Hafta İçi Saat 16:00 'ya kadar
Cumartesi Saat 11:00 'e kadar
Kartlarına Taksit
Seçeneklerimiz Vardır!
Banka Hesap Bilgilerimiz
Destek
HATTI
0212
240 12 54
240 12 58
Favori
Listenizde
Ürün Yok!
Sepetinizde
Ürün Yok!
Yeni Çıkan Yayınlar:      Nisan (50)      Mart (140)      Şubat (116)      Ocak (138)

Türkiyede Yürütme Erkinde Değişen Dengeler

Türkiyede Yürütme Erkinde Değişen Dengeler



Sayfa Sayısı
:  
204
Kitap Ölçüleri
:  
16x23 cm
Basım Yılı
:  
2010
ISBN NO
:  
9789754645378

250,00 TL











ÖNSÖZ Profesörlük takdim tezi olarak hazırlanmış olan bu çalışmanın, gerekli düzeltmeler yapılarak tekrar yayınlanması yoluna gidilmiştir. Bu çalışmada, son dönemde Türkiye′de ortaya çıkan ve özellikle yürütme etrafında gelişen siyasal-anayasal tartışmaların, bir bütün olarak ve elden geldiğince objektif bir bakış açısıyla ortaya konulması amaçlandı. Konu çok boyutlu ve çok değişkene bağlı olduğu için ve aynı zamanda bir sınır getirme zorunluluğu nedeniyle yeterince derin-leştirilememiş olabilir. Fakat öyle gözükmektedir ki, bu türde çalışmalar sadece bir başlangıç olabilir. Çünkü, önümüzdeki yıllarda olası siyasal-anayasal gelişmeler, bu konuların çok farklı boyutlarıyla ve daha yoğun bir şekilde tartışılmasını gerekli kılacaktır. Oldukça güncel olduğunu düşündüğüm, "Türkiye′de Yürütme Erkinde Değişen Dengeler" konusunun, önümüzdeki dönemlerde yapılacak tartışmalar bakımından bir katkı olabileceğini umuyorum. Geniş çevrelerin katılacağı bu tür tartışmaların geliştirilmesi yoluyla, siyasal iktidarın demokratik oluşumunun, işleyişinin ve genel olarak demokratik toplumsal-siyasal yapının ortaya çıkarılabilmesinin sağlanabileceği bir atmosferin yaratılmasına destek olunabileceği inancını taşıyorum. Çalışmada bir başlık olan "İngiltere Örneği", karşılaştırmalı bir incelemeyi amaçladı. Özellikle bu başlık altında kullanılan kaynakların bir kısmının çevirisinde, her konuda olduğu gibi, yardımını esirgemeyen sevgili arkadaşım Yrd. Doç. Dr. Emine Karacaoğlu′na, yine çeviriler konusundaki katkısı için Dr. Kemal Şahin′e teşekkür ediyorum. Yaşama dair birçok sorunla birlikte sürdürdüğüm çalışmalarım sırasında; annem ve babam desteklerini hep hissettirdiler; eşim Fevzi ile kızım Serra Veznedaroğlu, yoğun çalışma saatlerimde taşıdığım sıkıntılara sabır gösterdiler, onlara sevgiyle teşekkür ediyorum. Önceki çalışmamda olduğu gibi bu çalışmanın da, herhangi bir sorunla karşılaşmadan yayına dönüşmesini sağlayan Muharrem Başer′e tekrar teşekkürü borç biliyorum. Sevtap Yokuş İstanbul 2010 GİRİŞ Dünyadaki gelişmeler, anayasalar ışığında hükümet sistemlerine, egemenlik anlayışına ve bu çerçevedeki diğer konulara da yeni bir bakışı gerekli kılmaktadır. Parlamenter rejimler de zaman içerisinde şekil ve içerik açısından bir değişim göstermiştir. Bu değişim, parlamenter rejimin uygulandığı birçok ülkede olduğu gibi Türkiye′de de yaşanmaktadır. 1789′dan bu yana oldukça geniş bir alana yayılan "milli egemenlik" anlayışı, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana siyasal yaşamda ve anayasanın temellendirilmesinde asıl alınmıştır. Türkiye′ de ilk defa 1982 Anayasası, otoriteyi esas aldığı için yürütme organını öne çıkaran bir anayasa olmuştur. Anayasal düzenleme kapsamında 1982 Anayasası, yürütme içinde cumhurbaşkanına parlamenter rejim özelliklerine uymayan ölçülerde geniş yetkiler tanımıştır. Rasyonelleş-tirilmiş parlamenter rejim modeli öngören 1982 Anayasasının, cumhurbaşkanını geniş anayasal yetkilerle donatması, devlet organları karşısında üstün bir konum sağlamış olması, parlamenter rejim özelliklerine uygunluk bakımından çok tartışıldı. Cumhurbaşkanına anayasal yetkilerin sağladığı üstünlük yanında, başbakanının da artan gücü ve giderek tek merkez özelliğini kazanması, diğer organlar karşısında yürütmenin öne çıkışına ivme sağlamıştır. Türkiye′de başbakanın artan gücü, cumhurbaşkanının yetkileriyle öne çıkışı gibi, konular sadece anayasa kaynaklı değildir. Başbakanın yürütme organı içinde, hatta yasama organı bakımından da merkezi konumu esas olarak siyasal gelişmelerin bir sonucudur. Siyasal gelişmelerin bir boyutunu, evrensel ölçekte parlamenter rejimlerde yürütme organının, bazı ülkelerde yürütme içinde başbakanın öne çıkışı genel eğilimi; diğer boyutunu, Türkiye özelinde anayasal düzenlemelerin de katkısıyla ortaya çıkan siyasal gelişmeler oluşturmaktadır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer dönemi, yaşanan cumhurbaşka-nı-hükümet krizleri nedeniyle Türkiye′de, cumhurbaşkanının anayasal yetkilerini kullanımı ile ilgili tartışmaların en yoğun dönemi oldu. Cumhurbaşkanının kullandığı yetkilerin dayanağı olan anayasal düzenlemeler, aynı zamanda yaşanan krizlerin de kaynağı olarak görül-düğü için, konuyla ilgili tartışmaların ağırlık noktasını oluşturmaktaydı. Cumhurbaşkanı Sezer dönemini izleyen siyasal skeçte gelişen, başbakanın tek merkez görünümünü kazanması da, b′v ..iva fazla temele dayanmaktadır. Bunlardan başlıcaları; İngiltere örneğinde olduğu gibi parlamenter rejimlerin, ekonomik-teknik gelişmelerle yetkilerin giderek başbakanda toplanması yönünde geçirdiği evrim, iktidarın kişiselleşmesi eğilimi, Türkiye′de uygulanmakta olan seçim sisteminin tek partiyi ve liderini öne çıkarmaya elverişli olması ile siyasal iktidarı kuşatacak odakların ortaya çıkışını anayasal düzeyde engeller nitelikteki düzenlemeler olarak belirtilebilir. Bu düzenlemelerin çoğu, hak ve özgürlükleri sınırlayan, yasaklayan, hatta durduran düzenlemelerdir. Yürütme organının erkler arasında öne çıkışıyla birlikte, özellikle son dönemde yürütme içinde başbakanın elde ettiği merkez rolün temellerini oluşturan hukuksal ve siyasal koşullar, incelenmeye değerdir. Türkiye′de hükümet sistemi tartışmalarının odağında genellikle, anayasal yetkileri ve anayasa değişikliği ile gerçekleşen halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanın 1982 Anayasa-smca tanınan geniş yetkilerine, halk tarafından seçilme de eklenince, Türkiye′de hükümet sisteminin artık bir yarı başkanlık rejimine dönüştüğü, gündemdeki tartışma konulan arasındadır. Yeni anayasa hazırlıkları çerçevesinde, cumhurbaşkanının yetkilerinin daraltılacağı da yine gündemdeki diğer bir konuyu oluşturmaktadır. Cumhurbaşkanı etrafındaki bu tartışmalarla birlikte, başbakanın siyasal alt yapı nedeniyle edindiği konum esas alındığında, Türkiye′deki hükümet sisteminin bir "başbakana parlamenter rejim"e dönüştüğü yönündeki görüşler de yürütme erki çerçevesindeki tartışmayı başka bir boyuta taşımaktadır. Türkiye′de hükümet sistemi tartışmalarını, siyasal partiler ve seçim sistemini de kapsayacak şekilde bütüncül ele almadan, salt istikrar amaçlı sistem arayışları çerçevesinde yapmak, yeni sıkıntılara neden olmak dışında bir sonuç doğurmayacaktır. Bu tartışmada, Türkiye′nin demokratik siyasal yapısından kaynaklanan sorunlarla, hükümet sisteminden kaynaklanan sorunları birbirine karıştırmamak gerekir. Türkiye′de hükümet sistemi arayışlarının temel nedeni, istikrar arayışıdır. Hükümet sistemi tartışmalarında iki görüş ortaya çıkmıştır. Birincisi,Türkiye′de güçlü ve istikrarlı hükümetlerin ancak başkanlık ya da yarı başkanlık rejimlerinde olanaklı olabileceği, dolayısıyla parlamenter rejim yerine bu iki rejimden birinin benimsenmesi gereğidir. İkinci görüş ise, Türkiye için başkanlık ya da yarı başkanlık rejiminin sakıncalı olacağını, doğru tercihin parlamenter rejim olduğunu, parlamenter rejimde de istikran sağlamanın yollarının kullanılabileceğini savunmaktadır. Bu görüş aynı zamanda haklı olarak, istikrarlı bir yönetim için, partiler ve seçim sistemini de hükümet sistemi ile birlikte öne çıkarmaktadır1. Hükümet sistemine ilişkin tartışmalar çok boyutludur. Bu tartışmaların, sadece Anayasada erkleri ve erkler bünyesinde yetki dağılımlarını belirleyen düzenlemeler bazında tamamlanması ve bir sonuca ulaşılması olanaklı değildir. Hükümet sistemiyle bağlantılı olarak yürütmedeki değişimin, örneğin yasama karşısındaki konumu, yasamayı ve yürütmeyi oluşturan siyasal alt yapı göz ardı edilerek analizi yapılamayacaktır. Bu çalışmada amaç, Türkiye′de özellikle son dönemde yürütme organında değişen dengelerin tartışılması olmakla beraber; parlamenter rejimin genelde geçirdiği evrimden, siyasal alt yapıdaki demokrasi açısından sorunlu alanlarına kadar, bu değişimi yaratan faktörlerin ir-delenmesidir. İzlenen amaç doğrultusunda çalışmanın kapsamında, şu ana tartışma konularına yer verilmektedir: İlk olarak, "parlamenter rejimde yürütme" genel başlığı oluşturulmuştur. Bu başlık altında, demokrasi ve iktidarın sınırlandırılması olgusu ve gelişen erkler ayrılığı düşüncesi çok genel hatlarıyla, konuya giriş niteliğinde açıklanmaktadır. Bu çerçevede, iktidarın bölünerek sınırlanmasının, demokrasinin temel öğesi olduğu genel kabulü açılmaktadır. Erkler ayrılığı bu bakımından, konumuzun girişine karşılık gelmektedir. Bu girişten, erklerin işbirliği ana özelliğini içeren parlamenter rejim başlığına geçilmektedir. Parlamenter rejimin gelişimi ve özellikleri, parlamenter rejim geleneğine sahip Türkiye′de yürütme erkinin incelenmesinde son derece önemli bir ön konudur. Parlamenter rejim, tarihsel gelişimi ile birlikte ele alınmak zorundadır. Çünkü, parlamenter rejim özellikleri, bu rejimintarihsel gelişiminden ayrı olmayıp, doğal bir seyir içinde ve zamanla ortaya çıkmıştır. Yasama- yürütme dengesi de yine, parlamenter rejimin tarihsel süreciyle son şeklini almıştır. Tarihsel süreçle gelişip yerleşen parlamenter rejim özellikleri, yürütmenin iki başlılığı ve devlet başkanının sorumsuzluğu, bakanlar kurulunun siyasal sorumluluğu ve parlamentonun feshi kurumlarıyla açıklanabilir. Parlamenter rejimde yürütme organı da evrim geçirmiştir. Yürütme organı, geçmişten günümüze giderek güçlenmiştir. Bunun karşısında parlamentoların işlevleri de gerilemiştir. Yasama ile yürütme ilişkileri, siyasal partiler ile çok değişmiştir. Disiplinli siyasal partiler yoluyla, parlamentodaki çoğunluğa dayanan yürütme gücü, yasamayı da kontrol eder hale gelmiştir. Bir siyasal partinin, yasama organında çoğunluğu sağlaması durumunda, özellikle tek başına hükümeti kurmada bu çoğunluk yeterliyse, güvenoyu almama gibi bir olasılık düşünülemez. Yürütmenin kazandığı gücün bir diğer önemli nedeni, devletin sosyalleşmesi, müdahaleci devlet anlayışının gelişmesidir. Ekonomik ve teknik gelişmelerle birlikte, çağa uygun, hızlı hareket etme yeteneğine sahip yürütme gereksinimi, yürütmeyi, ağır işleyen yasama karşısında öne çıkarmış, önemli kılmıştır. Yürütmenin yasama karşısında öne çıkması ve güçlenmesine paralel olarak, yürütme içinde de başbakan öne çıkmıştır. Bunda yürütmenin güçlenmesinde olduğu gibi, siyasal partiler ve parti disiplini yoluyla, parlamento çoğunluğunun verdiği desteğin payı büyüktür. Çünkü, başbakan aynı zamanda parlamentoda çoğunluğu oluşturan ve hükümete destek veren siyasal partinin lideri konumundadır. Parlamenter rejimde başbakanın, bakanlarla karşılaştırıldığında eşitler arasında birinci olması özelliği de bu durumu pekiştirmektedir. Ekonomik ve teknik gelişmeler, çağımızda siyasilerden çok uzman ekiplere gereksinim duyulmasına neden olmaktadır. Başbakan etrafında oluşan bu tür uzman gruplar giderek ağırlığını arttırmakta ve başbakanı da güçlü hale getirmektedir. Çalışmada ikinci başlık altında Türkiye′de yürütme tartışılmaktadır. Türkiye′de yürütmenin yasama karşısındaki konumundan ve yürütme içi dengelerden önce, sivil otorite üzerindeki askeri vesayet konusu temel bir sorunu oluşturmaktadır. Askeri müdahaleler ve onu izleyen anayasa yapım süreçlerindeki askerin belirleyici gücü ile anayasal hükümler yoluyla sivil siyasal iktidar üzerinde sağlanan etkin rol,demokrasiyi çevreleyen kurallar bütününe uymayan bir yapıya neden olmuştur. Anayasal bir kurul olan Milli Güvenlik Kurulu, anayasal hükmün de sağladığı olanakla uygulamada sivil iktidarı kuşatmıştır. Askeri müdahale sonucunda hazırlanan 1982 Anayasası, istikrar arayışını ve istikrarı sağlamak için sivil otoriteyi derinleştirmiş, bu uğurda devlet organları içinde yürütmeye ağırlık vermiştir. Yürütmede de cumhurbaşkanını, klasik parlamenter rejim özelliklerine uygun olmayan bir şekilde yetkilendirmiştir. Yasama, yürütme ve yargı alanında ayrı ayrı belirlenen yetkileri ve Anayasada gösterilen koşullarda seçimleri yenileme yetkisi, Cumhurbaşkanını hakem konumuna getirmiştir. Üçüncü başlık altında, Türkiye′de başbakanı öne çıkaran siyasal alt yapı alanları tartışılmaktadır. Türkiye′de başbakan giderek siyasal yaşamda belirleyici bir rol kazanmıştır. Genel olarak parlamenter rejimlerde başbakanın ağırlığı artmaktadır. Otoriteye, yürütmeye ağırlık veren 1982 Anayasası, bu doğrultuda önceki anayasal düzenlemelerden farklı olarak, başbakanı güçlendiren düzenlemelere yer vermekle birlikte, başbakanın bu denli güçlenmesi ve yürütme organı bakımından tek merkez oluşu ile yasama üzerindeki belirleyici etkisi, esas olarak Türkiye′de son dönemlerdeki siyasal koşullardan kaynaklanmaktadır. Türkiye′de başbakanın tek merkez haline gelmesi sonucunu doğuran başlıca nedenler; parlamentoda çoğunlukçu bir yapının oluşumuna neden olan seçim sistemi, siyasal partiler bakımından parti içi demokrasinin olmayışı, siyasal iktidarı kuşatabilecek sivil muhalefetin zayıflığı olarak sıralanabilir. İktidarın kişiselleşmesi olgusu da genel olarak başbakanı öne çıkaran nedenler arasındadır. Bu durum sadece Türkiye açısından değil, yürütmenin güçlenmesi, siyasal partilerin denge gücü olması ve genel olarak teknolojinin, kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle tüm dünyada gözlenen bir olgudur. Ancak, Türkiye bakımından bu genel eğilim, demokratik siyasal yapının oluşmasını engelleyen diğer olumsuz koşullarla birlikte, anti demokratik bir görünüm de yaratmaktadır. 1982 Anayasası, otoriteye verdiği ağırlık karşısında, birey hak ve özgürlüklerini son derece daraltmış, bu kapsamda siyasal katılım kanalları tıkanmıştır. Seçimlerde oy verme düzeyindeki katılım dışında, bireylerin politikadan uzak tutulması çabası, baskı gruplarının zayıflatılması, demokratik yapının da büyük oranda ortadan kalkmasına ne-den olmuştur. 1982 Anayasasının daha demokratik ve özgürlükçü bir içerik kazanması yönünde yapılan bütün değişiklikler, olumlu adımlar olarak görülse de, esaslı olmaktan uzak kalmıştır. Bu noktada konu güncelliğini korumaktadır. Temsilde adaletsizliğe neden olan seçim sistemi, bir yandan halkın iradesinin seçimler yoluyla doğru yansımasını önlerken, diğer yandan da oluşan çoğunluğa dayalı iktidar nedeniyle, çoğulcu toplumsal yapıya sahip Türkiye′nin demokratik temsilini engellemektedir. Bu sonuca, demokratik kültür eksikliği de eklenince, siyasal iktidar yapısına uzak, yönetimde kendini göremeyen, dışlanmış toplumsal-siyasal yapılar nedeniyle, tarihsel kökenleriyle süregelen temel demokrasi sorunları, daha karmaşık bir hale gelmektedir. Çalışmanın son başlığında, Anayasanın da sağladığı olanaklarla, siyasal yapıdaki farklı olasılıkların yarattığı, yürütme gücü çerçevesinde dengelerin değişimi karşısında ortaya çıkan anayasal tartışmalara yer verilmektedir. Bu bakımdan, hükümet sistemi adlandırmasında da bir kesinlik sağlanamamaktadır. Çünkü, Türkiye′de artık siyasal değişkenlere göre hükümet sisteminin belirlenmesi söz konusu olabilir. Bir taraftan aynı zamanda halkın oyuyla seçilecek, geniş anayasal yetkileri olan bir cumhurbaşkanı; diğer yandan, seçim sisteminin de neden olduğu tek başına iktidar olabilme olanağına sahip bir hükümet ve büyük oranda parti içi demokrasinin olmaması nedeniyle siyasal parti ve yasama çoğunluğu üzerinde hakim bir başbakan bulunmaktadır. Bu durum muhtemelen, her yasama döneminde yürütme dengelerinin yeniden tartışılmasını gerekli kılacaktır. İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 5 KISALTMALAR 9 GİRİŞ 11 I. PARLAMENTER REJİMDE YÜRÜTME 16 A. Demokrasi - İktidarın Sınırlanması - Erkler Ayrılığı İlişkisi 16 B. Erklerin İşbirliği: Parlamenter Rejimin Gelişimi ve Özellikleri 23 1. Yürütmenin İki Başlılığı ve Devlet Başkanının Sorumsuzluğu 28 2. Başbakanın Atanması ve Bakanların Siyasi Sorumluluğu 29 3. Parlamentonun Feshi 32 C. Parlamenter Rej imde Yürütme Erkinin Evrimi 34 D. Günümüzde Parlamenter Rejimlerde Başbakanın Güçlenmesi: İngiltere Örneği 43 1. Parlamenter Rejimlerde Başbakanın Artan Gücü 43 2. İngiltere Örneğinde Başbakanın Belirleyici Rolü 51 E. Başbakanın Öne Çıkışında İktidarın Kişiselleşmesinin Payı 64 II. TÜRKİYE′DE YÜRÜTME ERKİ 73 A. Askeri-Sivil İktidar Ayrımı 73 B. 1982 Anayasası Öncesi Türkiye′de Yürütme 80 C. 1982 Anayasası Çerçevesinde Yürütme 87 D. 1982 Anayasası′na Göre Cumhurbaşkanının Konumu 97 III. TÜRKİYE′DE YÜRÜTME İÇİNDE BAŞBAKANI ÖNE ÇIKARAN SİYASAL ALT YAPI 109 A. Seçim Sisteminin Yarattığı Siyasal Sonuçlar 111 1.% lOBarajlı Seçim Sisteminin Etkisi 114 2. Parti İçi Demokrasi Sorunu 126 B. Siyasal Katılımın ve Baskı Gruplarının Zayıflığı 135 1. Demokrasinin Alt Yapısı Olarak Siyasal Katılım 135 2. Siyasal Katılımın Anayasal Engelleri 143 IV. TÜRKİYE′DE DEVLET ORGANLARINDA DENGELERİN DEĞİŞMESİNİN YARATTIĞI ANAYASAL TARTIŞMALAR 151 A. 1982 Anayasası Çerçevesinde Cumhurbaşkanı Hükümet İlişkisi ve Yarı-Başkanlık Rejimi Tartışmaları 151 1. Cumhurbaşkanı-Hükümet İlişkisi Bağlamında Kanun Hükmünde Kararnameler Krizi 151 2. Yarı Başkanlık Rejimi Tartışmaları 158 a. Genel Olarak Yarı Başkanlık Rejimi 158 b. Türkiye İçin Yarı Başkanlık Rejimi Tartışmaları 165 B. Yasama Sürecinde Yasama Organının Etkisizliği ve Başbakancı Parlamenter Rejim Uygulaması Tartışması 171 1. Hükümetin Güdümünde Parlamento 171 2. Başbakanın Yasama Üzerindeki Etkisi ve Başbakancı Parlamenter Rejim Adlandırması 181 SONUÇ I85 KAYNAKÇA 193