Türk Medeni Kanunu′na Göre Yerleşim Yeri
Türk Medeni Kanunu′na Göre Yerleşim Yeri
Gülşah VARDAR HAMAMCIOĞLU
Sayfa Sayısı
:
165
Kitap Ölçüleri
:
16x23 cm
Basım Yılı
:
2009
ISBN NO
:
9786055865672
SUNUŞ
Yeryüzü′nde "beşer"in "insan"laşmasından sonra, "barındığı" yerin bilinmesinin önemi gitgide artmıştır. Usûl Hukuku′nda da Maddî Hukuk′ta da; halen yürürlükte olan ikinci Medenî Kanunumuz′a kadar "ikametgâh" dediğimiz ve şimdi de "yerleşim yeri" demeye başladığımız bu kavramın önemini belirtmeye gerek yoktur. Ne var ki bu konu bizde "tez" konusu olarak fazla rağbet gören bir konu olmamıştır. Oysa İsviçre′de ZGB/CCS′in yürürlüğe girişinden (1912) itibaren ilk yirmi yıl içinde bu konuda üç tez yazılmış idi. Bunlardan birisi de konuyu Mukayeseli Hukuk açısından ele alan Zumbach′ın tezi idi. Dördüncüsü, "Evli kadının yerleşim yeri" konusunda olmak üzere ′de savunuldu. John Pierre Minet′nin "Le domicile de la femme mariee" (Lausan-ne) başlı bu tezinin kaynakçasından diğer tezler ve yayımlar hakkında da bilgi alınabilir.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Batı Hukuku′nda ve dolayısıyla Türk Hukuku′nda özellikle "evli kadının yerleşim yeri" açısından değişiklik yapılması gereği doğdu. 2002 yılından itibaren yürürlüğe giren ikinci Medenî Kanunumuz′da da artık kadın eş "ortak aile konutunun" belirlenmesi bakımından "bağımlı" olmaktan kurtuldu.
Yerleşim yeri; "tüzel kişilik" varsayımının gelişmesinden ve "gi-tiMeşmesinden" sonra, önem kazandı.
Yukarıda belirtildiği üzere bizde "yerleşim yeri" konusuna tez konusu olarak pek ilgi gösterilmezdi. Kendisini 2008-2009 yılında İstanbul Üniversitesi doktora kurlarında tanıdığım azimli ve çalışkan
akademik meslek adayı: Gülşah Vardar Hamamcıoğlu bu çekingenliğe ve çekingenlik teamülüne itibar etmeyip üstelik sadece gerçek kişiler cephesinde değil tüzel kişiler cephesinde de "hamle" ederek Türk Hukukuna bu tezi kazandırdı.
Doktora kurlarında öğrenci olduğu, Okan Üniversitesinde araştırma görevlisi olduktan sonra da, bir bürokratik engel çıkmazsa doktora tezinde danışmanı olacağımı umduğum için, oybirliğiyle kabul edilmiş olan bu başarılı teze bu sunuşu zevk ve istekle yazıyorum. Akademik meslekte başarılarının devamını ve Türk Hukuku′na nice katkılarda bulunmasını temenni ve niyaz ederim.
Teşvikiye-19 Ekim 2009
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ
GİRİŞ
İnsanlık tarihindeki büyük gelişmelerden biri de insanların yerleşik düzene geçmeleridir. İnsanların yerleşik düzene geçmeleri ile insanın yerle olan bağı ortaya çıkmaya başlamıştır. Hukukun modernleşmesi ile insanın belli bir yerle olan bağı belirli kalıplar içine sokularak değerlendirilmeye çalışılmıştır. İnsanın yerle olan bağına ilişkin kurallar eski hukuk düzenlerinde de uygulama alanı bulmuş ve o hukuk düzenlerinin vazgeçilmez kurallarından biri haline gelmişlerdir.
Kişinin bir yer ile olan bağı esaslı olarak iki şekilde ortaya çıkabilir. Bunlardan ilki kişinin ülkesi ile olan bağıdır. Nitekim kişi ile ülkesi arasındaki bu bağa vatandaşlık bağı denilmektedir. Kişi bir ülkede hayatını devam ettiriyor ve o ülkeye özellikle kamu hukuku bakımından bağımlı bulunuyorsa, kişinin o ülkenin vatandaşı olduğu söylenir. Kişinin bir yer ile olan bağının en geniş ortaya çıkma hali vatandaşlıktır. Vatandaşlık en basit tanımı ile kişinin bir devlete olan aidiyetini ifade eder.
Kişinin vatandaşlık bağı dışında, vatandaşı olduğu ülkede ya da yabancı bir ülkede, hayat ilişkilerini yürüttüğü belli bir yerle olan bağı bulunabilir. Bu bağ vatandaşlığa nazaran daha dar bir görünüme sahiptir. Kişi ile yer arasındaki vatandaşlık bağına nazaran daha dar olan bu bağa "yerleşim yeri", eski ifadesi ile "ikametgâh" denilmektedir. Yerleşim yeri en basit şekli ile kişinin hayat faaliyetlerinin ve ilişkilerinin asıl merkezi olan yer olarak tanımlanmaktadır.
Vatandaşlık ve yerleşim yeri kavramları arasında şu şekilde bir karşılaştırma yapılabilir. Vatandaşlık, kamu hukukuna ilişkin bir kavram olmasına karşılık yerleşim yerinin uygulama alanı daha çok özel hukuktur. Bunun yanında kişinin vatandaşlık bağı ile bağlı olduğu ülke ile olan askerlik, vergi, seçim gibi kamu hukukuna ilişkin alanlarda da yerleşim yeri uygulama alanı bulabilmektedir. Ancak yerleşim yeri vatandaşlık gibi sadece özel hukukun gerçek kişilerine münhasır bir kavram olmayıp, özel hukukun ve kamu hukukunun tüzel kişileri bakımından da uygulama alanı bulan bir kavram olarak karşımıza çıkar.
Bizim çalışmamızda öncelikle yerleşim yerinin anlamı, içeriği, özel hukuktaki ve kamu hukukundaki önemi, diğer kavramlar ile olan ilişkisi üzerinde durulacaktır. Sonraki bölümde çeşitli hukuk düzenleri kapsamında yerleşim yeri incelenecektir. Devamında Türk Medeni Hukukunda yerleşim yerine hâkim olan ilkeler ile gerçek kişilerin ve tüzel kişilerin yerleşim yerlerinin belirlenmesine ilişkin kurallar tetkik edilecektir. Son olarak ise yerleşim yerinin özellikle Türk Özel Hukukundaki yerine ve uygulama alanlarına işaret edilecektir.
Yeryüzü′nde "beşer"in "insan"laşmasından sonra, "barındığı" yerin bilinmesinin önemi gitgide artmıştır. Usûl Hukuku′nda da Maddî Hukuk′ta da; halen yürürlükte olan ikinci Medenî Kanunumuz′a kadar "ikametgâh" dediğimiz ve şimdi de "yerleşim yeri" demeye başladığımız bu kavramın önemini belirtmeye gerek yoktur. Ne var ki bu konu bizde "tez" konusu olarak fazla rağbet gören bir konu olmamıştır. Oysa İsviçre′de ZGB/CCS′in yürürlüğe girişinden (1912) itibaren ilk yirmi yıl içinde bu konuda üç tez yazılmış idi. Bunlardan birisi de konuyu Mukayeseli Hukuk açısından ele alan Zumbach′ın tezi idi. Dördüncüsü, "Evli kadının yerleşim yeri" konusunda olmak üzere ′de savunuldu. John Pierre Minet′nin "Le domicile de la femme mariee" (Lausan-ne) başlı bu tezinin kaynakçasından diğer tezler ve yayımlar hakkında da bilgi alınabilir.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Batı Hukuku′nda ve dolayısıyla Türk Hukuku′nda özellikle "evli kadının yerleşim yeri" açısından değişiklik yapılması gereği doğdu. 2002 yılından itibaren yürürlüğe giren ikinci Medenî Kanunumuz′da da artık kadın eş "ortak aile konutunun" belirlenmesi bakımından "bağımlı" olmaktan kurtuldu.
Yerleşim yeri; "tüzel kişilik" varsayımının gelişmesinden ve "gi-tiMeşmesinden" sonra, önem kazandı.
Yukarıda belirtildiği üzere bizde "yerleşim yeri" konusuna tez konusu olarak pek ilgi gösterilmezdi. Kendisini 2008-2009 yılında İstanbul Üniversitesi doktora kurlarında tanıdığım azimli ve çalışkan
akademik meslek adayı: Gülşah Vardar Hamamcıoğlu bu çekingenliğe ve çekingenlik teamülüne itibar etmeyip üstelik sadece gerçek kişiler cephesinde değil tüzel kişiler cephesinde de "hamle" ederek Türk Hukukuna bu tezi kazandırdı.
Doktora kurlarında öğrenci olduğu, Okan Üniversitesinde araştırma görevlisi olduktan sonra da, bir bürokratik engel çıkmazsa doktora tezinde danışmanı olacağımı umduğum için, oybirliğiyle kabul edilmiş olan bu başarılı teze bu sunuşu zevk ve istekle yazıyorum. Akademik meslekte başarılarının devamını ve Türk Hukuku′na nice katkılarda bulunmasını temenni ve niyaz ederim.
Teşvikiye-19 Ekim 2009
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ
GİRİŞ
İnsanlık tarihindeki büyük gelişmelerden biri de insanların yerleşik düzene geçmeleridir. İnsanların yerleşik düzene geçmeleri ile insanın yerle olan bağı ortaya çıkmaya başlamıştır. Hukukun modernleşmesi ile insanın belli bir yerle olan bağı belirli kalıplar içine sokularak değerlendirilmeye çalışılmıştır. İnsanın yerle olan bağına ilişkin kurallar eski hukuk düzenlerinde de uygulama alanı bulmuş ve o hukuk düzenlerinin vazgeçilmez kurallarından biri haline gelmişlerdir.
Kişinin bir yer ile olan bağı esaslı olarak iki şekilde ortaya çıkabilir. Bunlardan ilki kişinin ülkesi ile olan bağıdır. Nitekim kişi ile ülkesi arasındaki bu bağa vatandaşlık bağı denilmektedir. Kişi bir ülkede hayatını devam ettiriyor ve o ülkeye özellikle kamu hukuku bakımından bağımlı bulunuyorsa, kişinin o ülkenin vatandaşı olduğu söylenir. Kişinin bir yer ile olan bağının en geniş ortaya çıkma hali vatandaşlıktır. Vatandaşlık en basit tanımı ile kişinin bir devlete olan aidiyetini ifade eder.
Kişinin vatandaşlık bağı dışında, vatandaşı olduğu ülkede ya da yabancı bir ülkede, hayat ilişkilerini yürüttüğü belli bir yerle olan bağı bulunabilir. Bu bağ vatandaşlığa nazaran daha dar bir görünüme sahiptir. Kişi ile yer arasındaki vatandaşlık bağına nazaran daha dar olan bu bağa "yerleşim yeri", eski ifadesi ile "ikametgâh" denilmektedir. Yerleşim yeri en basit şekli ile kişinin hayat faaliyetlerinin ve ilişkilerinin asıl merkezi olan yer olarak tanımlanmaktadır.
Vatandaşlık ve yerleşim yeri kavramları arasında şu şekilde bir karşılaştırma yapılabilir. Vatandaşlık, kamu hukukuna ilişkin bir kavram olmasına karşılık yerleşim yerinin uygulama alanı daha çok özel hukuktur. Bunun yanında kişinin vatandaşlık bağı ile bağlı olduğu ülke ile olan askerlik, vergi, seçim gibi kamu hukukuna ilişkin alanlarda da yerleşim yeri uygulama alanı bulabilmektedir. Ancak yerleşim yeri vatandaşlık gibi sadece özel hukukun gerçek kişilerine münhasır bir kavram olmayıp, özel hukukun ve kamu hukukunun tüzel kişileri bakımından da uygulama alanı bulan bir kavram olarak karşımıza çıkar.
Bizim çalışmamızda öncelikle yerleşim yerinin anlamı, içeriği, özel hukuktaki ve kamu hukukundaki önemi, diğer kavramlar ile olan ilişkisi üzerinde durulacaktır. Sonraki bölümde çeşitli hukuk düzenleri kapsamında yerleşim yeri incelenecektir. Devamında Türk Medeni Hukukunda yerleşim yerine hâkim olan ilkeler ile gerçek kişilerin ve tüzel kişilerin yerleşim yerlerinin belirlenmesine ilişkin kurallar tetkik edilecektir. Son olarak ise yerleşim yerinin özellikle Türk Özel Hukukundaki yerine ve uygulama alanlarına işaret edilecektir.