Vedat Kitapçılık
Kargo Gönderim Saatleri;
Hafta İçi Saat 16:00 'ya kadar
Cumartesi Saat 11:00 'e kadar
Kartlarına Taksit
Seçeneklerimiz Vardır!
Banka Hesap Bilgilerimiz
Destek
HATTI
0212
240 12 54
240 12 58
Favori
Listenizde
Ürün Yok!
Sepetinizde
Ürün Yok!
Yeni Çıkan Yayınlar:      Mayıs (0)      Nisan (73)      Mart (139)      Şubat (116)

Siyaset Hukuku Sorunları

Siyaset Hukuku Sorunları



Sayfa Sayısı
:  
552
Kitap Ölçüleri
:  
16x23 cm
Basım Yılı
:  
2007
ISBN NO
:  
9789759590734

1.800,00 TL











GİRİŞ YERİNE

 

"Sana göre -inanç alanı dışında- öncelikli üç temel değer nedir?" dense, hiç tereddüt etmeden "hukuk, insan hakları ve demokrasi" derdim. Bu değerler, refahı da, güvenliği de özünden üreten değerlerdir. Hukuk; toplumların, devletlerin ve bireylerin adeta oksijenidir. Kirli havanın insan vücuduna yaptığı ne ise, düşük yoğunluklu oksijenin (hukuksuzluğun) devlete, topluma ve bireye yaptığı da o′dur. Tek farkla ki biri kısa, öbürü ise uzun dönemde etkisini doğurur. Çürütücü, yıkıcı ve öldürücü bir etki... Hukuka saygılı olmak ve hukuktan çekinmek... Kimi zaman birbirini besleyen, genel olarak birbirine zıt bu iki temel değer, hukuk uygarlığının ölçüsüdür. Bu anlamda insanlık, hukuk uygarlığını henüz kurabilmiş değildir. Hukuka fazlasıyla saygılı olduğu söylenen ileri sistemlerde dahi akılları donduran ağır hukuk ihlalleri, kökleşmiş (konsolide olmuş) bir hukuk medeniyetinin oluşmadığını göstermektedir. Bu ifade, hukukta gelinen seviyeyi ve büyük birikimi inkar etmez, edemez de. Anlatılmak istenen, sonsuz hedef yolculuğunun ilk duraklarında olduğumuzdur. Hukuk uygarlığının kökleşmesini, "adaletli yaşamı" önleyen temel dinamik, "eğitim açığı" kadar, hatta ondan da daha fazla, "hukuk bozucuları"dır. "Hukuk bozucuları", hukuk refleksinin en yoğun işlemesi gereken hassas alanlarda, -genellikle- bilinçli ve hesaplanmış yöntemlerle hukuku devre dışı bırakırlar. Yargı, siyasal partiler, askeri kesim dahil bürokrasi, yasama organı ve benzeri doruk egemenlik zeminleri, hukuk refleksinin tepe noktaya ulaştığı alanlardır. Gerek hukukun doğrudan kendilerine uygulanmasında, gerekse hukuku başkalarına uygulamada, doruk egemenliklerin gösterdikleri performans, hukukun kökleşip kökleşmediğinin ve hukuk refleksinin göstergesidir. Hukuk bozuculuğunun temelinde somut olayın niteliğine göre "hukuk korkusu, iktidar hırsı dahil haksız çıkar (yolsuzluk) ve ideoloji körlüğü" gibi farklı motifler yatar. "Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz", "rutin dışı iş yapan devlet" anlatımları, doruk egemenlerin (kimi cumhurbaşkanlarımızın) özdeyişleri(!)(I)′dir. Son on yıllarda millete ait yüz milyarlarca dolarları finansal yolsuzluklarla soyan ve ülkenin ekonomik gelişimine darbe vuran, sermaye iktidarı (plütokrasi) (Il)′dır. Bilgi temelinde yürümeyerek hukuk kuruculuğunda gereken özeni göstermeyen, kötü yahut eskiyen kuralları zamanında dönüştüremeyen, hukuk bozucularını yargı önüne getirecek gerçek bir denetim ve hukuk mekanizmasını oluşturmaktan kaçınan, konjonktürün dayatmasıyla adeta bir panik hukuku üreterek kaynakta bozucu etki doğuran egemen güç, yasama iktidarı (IH)′dır. Kabul görmüş standartlar ve kurallar ile sınırları çizilmiş parti-içi demokrasiyi oligarşiyle yozlaştıran, kendi içinde hukuka saygılı olmayan, -doğrusu- egemen çekirdek azınlık kadrosuyla hukuktan derinden derinden korkan (!),(x) buna karşın topluma refah, demokrasi ve hukuk reformu vaad eden, böylelikle çifte standart uygulayan, siyasal parti iktidarı (IV)′dır. Temel fonksiyonu, hukuk içinde kalarak kamu hizmeti üretmek olan, ancak bu görevini ikincil kılarak bazen katı ideolojiden, bazen yönlendirilmiş toplumsal duyarlıklardan slogan üreterek siyasete darbe, ara-rejim ve benzeri yollarla doğrudan yahut toplum mühendisliği yoluyla dolaylı olarak müdahalede bulunan, böylelikle kamu hukukunu yüzlerce kez yaptırım uygulanmasını zorunlu kılacak yoğunlukta ihlal eden, bürokrasi iktidarı (V)′dır. Oysa partiler, yasama organı, bürokrasi, plütokrasi gibi doruk egemenlikler, bireye ve topluma refah üretmek için varolan ve hukuku ihlal gibi bir imtiyazla yahut dokunulmazlıkla asla donatılmamış bulunan temel dinamiklerdir. Fonksiyon sınırlarına ve hukuka saygı, bu dinamikleri yüceltir, verimli ve güvenilir kılar. Üstün değer olarak hukuku kökleştirecek ve tutumları ile emsal oluşturacak temel dinamikler, -sıra düzeninde bireyin hukuk bilincinden sonra gelmek üzere- bu iktidarlardır. Ne var ki genel realite, bu iktidarların yaşam gerçeği içinde "hukuk bozuculuğu" misyonunu fazlasıyla üstlenmiş bulundukları yönündedir. Vurgulayalım ki hukuk refleksini harekete geçirecek birincil iktidar, yargı (VI)′dır. Açık toplumdan ve gönüllü kuruluşlardan yoksun sistemler bakımından böyledir. Eleştirel aklın ve dönüştürücü üretkenliğin boy verdiği; ideolojinin değil, akademik özgürlüğün egemen olduğu üniversitelerden mahrum yapılar yönünden özellikle böyledir. Ömrünü savunma mesleğine adamış, kısa sayılmayacak siyasal yaşamı bulunan bir hukukçu olarak gözlemim odur ki, "Türk yargısı", doruk egemenliklerde "hukuk refleksini" zamanında, doğru ve etkili biçimde işletememektedir. Sözgelimi, geleneksel reflekslerden (ve ideolojik devletten) güç alarak parti kapatma davalarında hukuku aşan yargısal tavır; siyaset kurumunun yaptığı diğer ihlallerde bilinçli olarak esirgenmekte, buyurucu hukuk kurallarına rağmen yaptırım uygulanmasından kaçınılmaktadır. Yargının bu olumsuz ve bozucu tavrı, başta Siyasal Partilerin hukuk ihlallerine yönelik anlaşmazlıklarda, yargı katında (özellikle denetim mahkemesinde) dile getirilen gerekçe, "partinin iç-işlerine karışmayalım" söylemidir. Yargısal denetimde kurulacak kararların siyaset pratiğinde oluşturabileceği riskler, hukuksal yaptırımın uygulanmasında bir tür "çekingenliğe" yol açmaktadır. Darbelerin demokrasiyi askıya alan "sosyal zaruret" gerekçesi ile yargının "hukuku askıya alan" yakın seçim ve benzeri hukuk-ötesi gerekçeler arasında bir nitelik farkı yoktur. Hukukun dışında kalan hiçbir gerekçe, bu siyasal, sosyal veya kaotik te olsa, -denetimin mevsimiyle ilgili özel bir düzenleme olmadıkça- hukuku durduramaz (SPK.m. 100/6). Yargı, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde durumdan vazife çıkaramaz. Yasanın müdahale ettiği alanlarda yargıçların hangi saike dayalı olduğu meçhul veya malum ilişmeme mantığı, hukuk kuralını askıya alma etkisi doğuramaz, doğurmamalıdır. Bu mantık, siyasal parti hukuksuzluğuna yargı araç kılınarak meşruiyet kazandırmaktan başka bir anlam taşımaz. Oysa yargıç, öznel mantığına göre değil, hukuka göre karar veren kişidir (Any.m.138). Bu yönüyle hakim, konuşan hukuktur. Hukukun dili, hakimin zâti dili ile karıştırılmamalıdır. Aksi durum, hukuktan başka etkene veya egosuna bağımlı hakim ekseninde yargı bağımsızlığını özünde çürütür ve çökertir. demokrasinin gelişimini ve derinleşmesini önlemekte, daha acısı hukuk üzerinde uyutucu etki (narkoz etkisi) doğurmaktadır. "Uykudaki hukuk" tamlaması, hukuk bozuculuğunun bir görünümü olarak yargısal egemenliğe eklenmemelidir. Hukuk devleti uygarlığında, diğer egemenlik odaklarını, tarihi seyir ve evrim çizgisi içinde keyfi otorite ve vahşi güç çizgisinden hukuk zeminine çekmeyi sağlayan ve onları dönüştüren yegane kuvvet, hep "yargı" olmuştur. Çünkü gerçek bir yargı, hukuktan başkasını ve başka sözü dinlemez... Her gücün ve her bireyin hukukla sorunu olabilir. Ancak yargının "hukukla sorunu" olamaz, olmamalıdır. Yargısı hukukla sorunlu olan bir ülkenin hukuku da yoktur.*""* "Hukuk bozucuları (yahut hukuk bozuculuğu)" kavramı, bilinçli bir tercihtir. Hatta yeni bir kavramlaştırma olarak Anayasa Hukuku ve Siyaset Hukuku alanına sunulu bir "öneri"dir. Kavramın, doruk egemenlerin hukuk ihlaline karşı toplumsal duyarlılığı geliştirici ve itiraz kültürünü oluşturucu bir özelliği de vardır. İhlal tavırlarının derecelendirilmesi ve doruk egemenliklerin ihlallerine, özgün adlandırılma yapılması, bilime yabancı bir fikri inşa değildir. Belki de aynı kavram, iyi yönetim ve işler demokrasi ilkelerinin içeriklerini zenginleştirecek yeni bir unsur olarak da ortaya çıkmaktadır. Temel misyonu; talepleri doğru ve çözücü kararlara dönüştürmek, yöneten demokrasiyi sürdürebilir kılmak olan siyaset kurumunun hukukla sorunu olmamalıdır, olamaz. Hukukun hakemliğinden beslenmeyen demokrasi ve devlet, hiçbir zaman gerçek işlevine kavuşamaz. Yokluğu sistemleri çökerten ve kötü yönetimi kadere dönüştüren bu yapı kusurunu giderecek kurucu güç, siyaset kurumudur. Siyaset kurumunun bu misyon idrakine yükseltilmesi, bilimin ve toplumun ortak görevidir. Bu anlatımdaki "bilimin görevi" bağlamı, hepimizi "siyaset hukuku" ortamına götürmektedir. Elinizdeki bu mütevazi eser, siyaset kurumunun yüz yüze geldiği kimi hukuk sorunlarına deney ve gözlem zenginliği içinde kendine göre bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. "Siyaset Hukuku" kavramının ne ilk ve ne de son kullanıcısıyım. Ama böyle bir disiplinin ülkemiz bilim dünyasında yer alması da haklı bir beklenti olarak kabul edilmelidir. Siyaset Hukuku disiplini, siyaset kurumunun hukuk köklerini, hukuksal anatomisini ortaya çıkaracak, siyasetin rasyonelleşmesi yönünde seçenekler üretecektir. Oligarşi, iktidarın kişiselleşmesi, siyasal partilerin hukuku dolanma- (XX) Yargı erkinin kapsamlı bir eleştirisi ve hatta öz-eleştiri, sağlıklı bir hukuk reformu için kaçınılmazdır. Barolarımızın, bilim dünyasının ve başta yargı kurumlarımızın bu konudaki doğal görevlerini bilgi temelinde yerine getirdikleri söylenemez. Doruk egemenliklerin özgürlüklere yönelik ihlallerine karşı barolara verilen koruma (gereğince dava açma, açılan davalara katılma) yasal görevi, uyutulan hukuk normlarımızın başında gelmektedir. Vurgulayalım ki "hukuk iktidarı refleksi" ile "bürokratik/askeri iktidar refleksi"nin farkında olunması, yapıları, görünümleri, zaafları ve işleyişleri; meraklı sosyologlar için bakir ve verimli bir inceleme malzemesi olarak ortadadır (Avukatlık K.m.95/21; m.110/17. 1961 t.,211 Sayılı K.m.35). Cumhuriyet Başsavcılığı dahil, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Seçim Yargısı Reformları, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü adına her dem yaşadığımız ve ertelenmesi çürü-tücü etki doğuran ortak sorunumuz ve ortak sorumluluğumuzdur. lan, sistem yozlaşması gibi siyasal patolojinin karmaşık sorunlarına hukuki önlemler açısından yaklaşımlar getirecektir. Siyaset kurumuna, onun temel misyonu olan reform ve dönüştürme görevlerinin yerine getirilmesinde azımsanamayacak bir çerçeve ve kapasite kazandıracaktır. Böyle bir kapasite yokluğu, reform işlevinde gereksiz tekrarlara yol açabilmektedir. Ayrıca siyasal alanın hukukunun bir disiplin altında toplanmasının -teorik zorluğuna rağmen- sağlayacağı kurumsal fayda da gözardı edilemez. Böyle bir disiplinin siyasi ahlâk dahil, siyaset kurumuna, hukuka, demokrasiye ve iyi yönetim amacına katacağı, az değildir. Hukuka karşı "boynum bükük, beynim dik′"tir. Kötü kuralı değiştirmek için beynimi, değiştirilinceye kadar (ona uymak için) boynumu kullanı- rım. Ahmet İYİMAYA Ocak 2007 Ankara/İncek Kitabın İçindekiler: · Anayasa Mahkemesinin Üyelik Yapısında Yasama Organın Rolü (Türk Modeline Eleştirel Bir Yaklaşım) · Anayasa Mahkemesi Karar Gerekçelerinin Normatif Etkisi · Anayasa Yargısı Üzerindeki Görüşlerden Kesitler · Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanuna Bir Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi · 2001 Anayasa Reformu Perspektifinde 36.cı ve 40.cı Maddelerdeki Değişikliklerin Anlamı · Ortak Değer Olarak "İyi Yönetim" Yaklaşımı (Kavram, İlkeler ve KEİ Ülkeleri Açısından Bir Değerlendirme) · Bilgi Edinme ve Verilere Ulaşma Hakkı · Siyasal Parti Kongrelerinin Yargısal Denetimi · Siyasal Partilerde Teşkilat Yönetimini Görevden Almanın Hukuki Rejimi · Türk Pozitif Hukuku Yönünden Siyasal Parti Tüzüklerinin Yargısal Denetimi · Anayasaya Aykırı İç Tüzük Girişimi · (Örnek Olay Yöntemiyle) Seçim Hukuku ve Seçim Yargısı Yaklaşımı · Bir Parti Tüzüğü Taslağı (Oligarşi Karşıtı Yaklaşım) · Siyasal Partiler Kanunu İle İlgili Genel Değerlendirme · Türkiye Milletvekilliğine İlişkin Anayasa Teklif Taslağı · Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Yeter Sayılar ve Yargısal Denetim · Avukatlık Tekeli