Sermaye Şirketlerinin Denetimi
Sermaye Şirketlerinin Denetimi
M. Selçuk USLU / Ziyaettin BİLDİRİCİ / M. Kamil MUTLUER
Üzerinde durulacak ve mevcut olması halinde gözden uzak tutulmaması gereken unsurlardan birisi, düzenlenecek konunun teorik esaslarından mümkün olduğunca uzaklaşılmamasıdır. Çünkü işin teorik yanı konuyla ilgili uzun çalışmaların ürünüdür. Bu uzun çalışmalardan mümkün olduğunca yararlanılması, getirilen düzenlemelerin uygulamada başarılı olmasında önemli rol oynar. Söz konusu düzenlemeleri yaparken göz önüne alınması gereken ikinci unsur da, konuyla ilgili yabancı ülkelerde mevcut olan düzenlemelerden yararlanmaktır. Sözü edilen iki unsur önemli olmasına rağmen, en az onlar kadar önemli üçüncü bir unsur daha vardır. Bu unsur da ülkenin koşullarıdır. İlk iki unsura uyulmuş olsa da, üçüncü unsur olan ülkenin şartlan dikkate alınmadan bir hukuki düzenleme yapılma yoluna gidilirse, yapılan o hukuki düzenlemeler ya yürürlüğe girmeden değiştirilmeye zorlanır ya da yürürlüğün ilk yıllarında tepki alan alanlarda değişiklik yapılması zorunluluğu ile karşı karşıya kalınır. Uzun bir çalışma ürünü olan ve teorik yönden çok düzenlemeleri kabul gören, diğer yandan da çoğu gelişmiş olan ülkelerin ticari ve sınai yaşamının düzenlenmesinde önemli rol oynayan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 1957 tarih ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu yerine geçmek üzere 2011 yılında TBMM'ce kabul edilmiştir. Bu kanunun birçok maddesinin yürürlük tarihi de 1 Temmuz 2012 olarak benimsenmiştir. Kabul edilmiş olan bu kanun büyük bir çalışma ürünü ve oldukça çağdaş bir yapıya sahip olmasına rağmen, daha yürürlüğe girmeden 6335 sayılı Kanunla oldukça büyük çapta bir değişikliğe uğramıştır.
1700'lü yıllarda yaşamış ve İngiltere Avam Kamarası'nda yapmış oldu
ğu konuşmalar dolayısıyla hitabet gücünün etkinliği ile ün salmış olan Richard
Sheridan adlı parlamenter, bir gün vergi kanunlarının değişikliği ile ilgili yap
mış olduğu konuşmasında aynen şu ifadede bulunmuştur: "............ Bakıyoruz ön
ce bir vergi kanunu çıkarılıyor, ardından alelacele, Parlamentodan henüz çık
mış o kanunun bazı maddelerinin tadili ile ilgili yeni bir kanun teklifi önümü
ze konuluyor. Nihayet bu da kanunlaşıyor. Fakat çok şükür demeye vakit kal
madan Hükümet, yürürlükteki kanunu tadil eden kanunun kusurlu ve hatalı
taraflarını düzelten, ikinci kanunun eksikliklerini tamamlayacak yepyeni bir
kanun karşımıza dikiyor. Gelelim iş bununla da bitmiş olmuyor. Bir müddet
sonra, bir bakıyoruz ki, yürürlükteki vergi kanununu tadil eden kanunun ku
surlu yönlerini düzelten en son kanunun eksikliklerini tamamlayacak yepyeni
bir kanun teklif ediliyor. Böylece vatandaşlar, bir türlü sonu gelmeyen vergi
kanunları fasit dairesinde bocalayıp duruyor. Bu durum, denize indirildikten
sonra dümeni konulmadığı anlaşılan bir gemiyi akla getiriyor. Gemi, dümen
takılması için tekrar kızağa alınıyor. Ne var ki, geminin denize her indirilişin-
de yeni yeni eksikliklerin ve yeni hataların farkına varılıyor. Omurgasındaki
çemberlerin vidaları takılmadığından bazı tahtaların kaybolmuş olduğu anla
şılıyor. Eksik tahtalar tamamlanıyor, yeniden çemberleniyor ve tam denize in
dirileceği sırada harcanan bunca paraya rağmen, geminin tamamen parçalan
masına ve yeni baştan yapılmasına karar veriliyor. Gerçekten son yıllarda çı
kan bütün kanunlar, yumurtadan çıkan böceğin kelebek haline istihalesine ka
dar geçirdiği her safhayı hatırlatırcasına, bir süre tadilden geçiyor." Yaklaşık
iki yüz elli yıl önce İngiltere Avam Kamarası'nda yapılmış olan bu konuşma
nın aksettirdiği olay, sanki bugün Türkiye'de yaşanmaktadır.
Biraz önce sözü edilen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun daha yürürlüğe girmeden 6335 sayılı Kanun'la değiştirilmesi ve daha sonra da bu alanda yapılan bazı değişiklikler bize yapılan bu konuşmayı hatırlattı. Bu nedenle de sizlere yapılan o konuşmadan bir bölüm aktarmak istedik.
6335 sayılı Kanun'la sözü edilen değişiklikler, daha çok, mevcut kanunda yer almış olan ve şirketler bakımdan önemli harcamalara neden olabilecek işlem denetçiliğinin kaldırılması, şirketlere borçlanma yasağını düzenle-yen hükümlerin daha kabul edilebilir hale getirilmesi ve bürokratik yanlan dolayısıyla çıkarılması zaman alabilecek olan tüzüklerin yerine yönetmeliklerin getirilmesi gibi konularda yapılmıştır.
Acaba kanunların bu kadar sık değiştirilmesinin ve yeni getirilmiş olan Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girmeden birçok maddesinin değiştirilmesinin nedeni nedir? Sanırız bunun esas nedeni, yukarıda sözü edilen üçüncü unsurun, yani ülkenin sosyal durumunun dikkate alınmaksızın tasarıların hazırlanması ve kanunlaştırılmasıdır. Tabii ki bilimsel olarak hazırlanmış ve yabancı ülkelerde oldukça kabul gören bir hukuki yapılanmanın kabul edilmesi çok arzulanan bir değişiklik olur. Ancak tabanın benimsemediği bir kanundan başarı beklemek, görüldüğü üzere pek mümkün olamamaktadır. Bunun için mevcut kanunlarda değişiklik yaparken ya da yeni kanunlar getirirken yukarıda sözü edilen üç unsuru asgari müştereklerde birleştirmek gerekmektedir. Yoksa çok fazla değişiklik, hukuki yaşamda olmaması gereken hukuki dalgalanmanın daha da fazlalaşmasına neden olmaktadır.
Kitabın Giriş kısmında sözü edildiği üzere bu kitap iki kesime hitap etmeye çalışmaktadır. Bunlardan biri, öğrenim sistemi dolayısıyla hukuki bilgisi gerekli düzeyde olmayan ekonomist ve işletmeci gibi gruptur. Özellikle son zamanlarda bu alanlarda anglo-sakson eğitim sisteminin uygulanması dolayısıyla bu alanın kişilerine gerekenin çok altında hukuk bilgisi verilmekte ve hatta hiç hukuk dersi almadan öğrenciler lisans öğrenimlerini tamamlamaktadırlar. Diğer yandan da, öğretim süresinin yetersizliği ve sosyal yaşamın değişmesi sonucunda yeni yeni hukuk derslerinin ortaya çıkması nedeniyle de hukukçulara gereken düzeyde muhasebe, ekonomi ve işletme gibi dersler olması gereken şekilde verilememektedir. Bu da madalyonun diğer yüzündeki eksikliktir. Bugün yükseköğretim arzının gerekenden çok olması ve iş olanaklarının bu büyüklükteki arza iş imkânı sağlayamaması dolayısıyla, piyasada gerekenden çok ekonomist ve hukukçu bulunmaktadır. Ancak, bu konuda çok önemli bir eksiklik bulunmaktadır. O da değinilmiş olan nedenlerle bugün ülkemizde, hukuk bilen ekonomistin ve ekonomi bilen hukukçunun yeterince olmamasıdır. Kitap işte bu boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Diğer bir ifadeyle kitabın ilk iki bölümü yeterince hukuk bilgisinden yoksun ekonomistlere hitap etmeye çalışmaktadır. Yani bu bölümlerde sermaye şirketleriyle ilgili genel bilgi verilmeye çalışılmakta ve sermaye şirketlerinin Türk Ticaret Kanunu bakımından denetimi ile ilgili hükümler aktarılmaya çalışılmaktadır. Böylece üst düzeyde olmasa da bu grubun bu alandaki hukuki bilgi ihtiyacı bir dereceye kadar giderilmek istenilmektedir.