Vedat Kitapçılık
Kargo Gönderim Saatleri;
Hafta İçi Saat 16:00 'ya kadar
Cumartesi Saat 11:00 'e kadar
Kartlarına Taksit
Seçeneklerimiz Vardır!
Banka Hesap Bilgilerimiz
Destek
HATTI
0212
240 12 54
240 12 58
Favori
Listenizde
Ürün Yok!
Sepetinizde
Ürün Yok!
Yeni Çıkan Yayınlar:      Mayıs (38)      Nisan (73)      Mart (139)      Şubat (116)

Öğreti Ve Yargısal Kararlar Işığında Töre Saikiyle İnsan Öldürmek Suçu ( Namus Cinayetleri )

Öğreti Ve Yargısal Kararlar Işığında Töre Saikiyle İnsan Öldürmek Suçu ( Namus Cinayetleri )



Sayfa Sayısı
:  
440
Kitap Ölçüleri
:  
16x23 cm
Basım Yılı
:  
2011
ISBN NO
:  
9789754646146

2.200,00 TL











ÖNSÖZ 2 Haziran 2005′de yeni Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdikten sadece bir gün sonra namus cinayetleri üzerine yazdığım doktora tezimi jüri önünde başarıyla savunup dereceme hak kazandım. Geniş kapsamlı araştırmamda incelediğim şehirlerden biri de Şanlıurfa′ydı. Alan çalışması yapmak üzere şehirde bulunduğum bir Cuma günü kadın avukat arkadaşla birlikte mahke¬mede görülmekte olan namus cinayetleri ile ilgili bir davaya katılmak iste¬dik. Davada sanık avukatı, kadın avukatın kadının insan hakları adına yap¬mak ve söylemek istediklerine çok ciddi bir şekilde karşı çıkıp kadın avuka¬tın bu niyetinin ′aşiret savaşları çıkaracağını" iddia etti. Sanık Avukatı öldü¬rülmüş olan genç kadının haklarını savunmak isteyen kadın avukata şunları söyledi. "Urfa ′ya İtalyan elbisesi giydirmeye kalkma (Burada Türk Ceza Kanunu İtalya ′dan alınmıştır. Onu kastediyor.) Kadının göğsünü mıncıklayan birine para cezası yeler mi? Ya da adam kızma tecavüz etmiş. Ben bunu öldürmem mi? Kız erkek birlikte olup kaçıyorlar. Ertesi gün adam kızı dövüyor. Erkek bu. Kız "ben bunu istemem " diyor. Bana tecavüz etti diyor. Şimdi bu kızı öldürme de ne yap? Heriftir hakkıdır. Beraber olduğu kızı döver. Kızın ter¬biyesizliğine bak ki islemiyor. Baba "oğlum cezaevinde, kızım mezarda. Hâkim bey ne yapayım diyor? "Adam haksız mı? Namusunu temizlemiş. " Sanık avukatı sonra da bana dönüp "Sen burada ne arıyorsun? Bir avrat öldü diye İstanbul′dan kalkıp buralara gelinir mi?" diye sordu. Avukat bana yönelik konuşmasına şöyle devam etti "Benim namusumu devlet koruya-mazsa tabii ki ben koruyacağım. Namustur temizlemezsin de ne yaparsın? Her yerin bir İstanbul′u var; Urfa′nın da. Biz Urfa′nın İstanbul′un da yaşı¬yoruz." Ben de stratejik olarak akıllıca olacağını düşünüp susmuştum. Adama cevap vermemiştim. Nerede susup, nerede konuşulacağını yaygın eril sistem hepimize en iyi şekilde öğretir. Asıl zor olan bu kalıpları kırıp konuşmaya ses çıkarmaya başlamaktır. Elinizde tuttuğunuz kitap ses çıkarmayı tercih eden ve sorgulayan bir insanın ürünü. Yaygın eril sistemde bir erkek Hâkim ağzını açıp namus cinayetleri gibi Birleşmiş Milletlerce yargısız infaz türü olarak kabul edilen çok hassas ve kapsamlı bir sorun hakkında ses çıkarıyor. Hem de bu sesi çıkarırken bu konu hakkında ki pek çok ikircikli konuyu da masaya yatırıyor. Akşam haberlerinde spikerin ′bugünkü namus cinayetimiz İzmir′den...′ diye konuşmaya başladığı bir ülkede kadına yönelik şiddetin tavan yaptığı ve bu şiddetin ortadan kaldırılması için gereken şeyin bütünsel ve kapsamlı kamu politikaları olduğu artık herkesçe bilinen bir gerçek. Ancak Adalet sistemi bütün bunların başını çeken bir şeydir. Bu sistemin nasıl işlediği ve/veya nelere ihtiyaç duyulduğu çok önemli bir konudur. Sistemin kadının insan haklan savunucuları tarafından düzenli olarak takip edilmesi dönüşüm¬lerin ve ihtiyaçların irdelenmesi elzemdir. Hâkim Salih Zeki İskender elinizde tuttuğunuz bu çalışmasında bu elzem konulara yer vermektedir. Kanımca en önemli ve en hassas konulardan biriy¬se, maalesef halen toplumumuzda tabu olarak görülen, aile içi cinsel istismar (ensest) konusudur. Namus cinayetlerinin nedenleri ve sonuçlarının ensest konusuyla doğrudan ilgisi vardır. Böylesine önemli ve hassas bir konunun toplumda halen tartışıyor olmaması ise endişe verici bir durumdur. İkinci önemli bir noktaysa uluslar arası alanda bile feminist aktivistleri ve feminist akademisyenleri birbirine düşüren şiddette kadınların rolü meselesidir. Ka¬dına yönelik şiddette ki özellikle namus cinayetlerinde, diğer kadınların ey¬leyici bir rolü bulunmaktadır. Kadına yönelik şiddetin yaygın eril düzenin mekanizmalarından biri olduğunu aklımızda tutmamız bununla birlikte bu düzenin aktörlerinin pekâlâ kadınlarda olabileceğini görmeliyiz. İstikrarlı ve etken kamu politikalarını oluşturmamız ancak böyle mümkündür. İsken¬der′in değindiği üçüncü önemli noktaysa nefret suçlarına bu kitapta yer ver¬miş olmasıdır. Yaygın eril düzenin ′kendine benzemeyen′ bireylere nasıl şiddet uyguladığı ve bu tür şiddetin artarak yaygınlaştığı üzücü bir gerçektir. Doktora tezimde alternatif erkeklik modelleri oluşturulması gerektiğini ve bunun içinde sistemi sorgulayan erkek seslerine kulak ve yer verilmesin¬den bahsetmiştim. Ancak feminist siyaset bilimcilerin bildiği bir gerçek var: sistemin içerisinden gelen erkekler sisteme baş kaldırdığında ve sistemin yanlışlarını sorgulayıp ihlallerine parmak bastığında çok ciddi şiddete maruz bırakılıyorlar; Kadının insan haklarını korumak adına bir erkeğin böylesine bir konuda ses çıkarmasının çok ciddi sonuçları olabiliyor. İşte böylesine bir ortamda ses çıkarmayı tercih edip bu kitabı yazdığından dolayı Salih Zeki İskender′i her şeyden önce kocaman cesaretinden ötürü can-ı gönülden kut¬luyorum. Sonra da böylesine kapsamlı bir şekilde konuyu ele aldığı için kendisine teşekkür ediyorum. Leylâ PERVİZAT İstanbul 2011 SUNUŞ Ünlü yazar Erhan Bener′in anılarında okumuştum. Arkadaşına yazmakta olduğu bir yapıtını okuttuktan sonra arkadaşının kendisine ′bunu yazmasan seni baban mı döverdi" dediğini anlatır. Bu çalışmaya nokta koyduğumda bu konuşma aklıma geldi. Babam yok, beni dövemez. Ancak başkalarının dövmesini göze alarak, otuz yıla yaklaşan birikimlerimi toplumla paylaşmayı denedim. ′′Her şey sevmekle başlar" der Sait Faik. Bu oralarda geçerli midir ger¬çekten bilmiyorum. Ama benim amacım belki de sevgiden ve hoşgörüden yana hiçbir zaman tam olarak ödenemez bir borcu eksik de olsa ödemeye kalkışmaktı. Savcılık mesleğine başladığınım ilk yıllarında yaptığım bir otopsiydi; Genç kız bir mağarada yere yatırıldıktan sonra kafa¬sına tek kurşun sıkılarak öldürülmüştü. Koynundan "namussuz¬ların sonu budur, "yazılı bir not çıkmıştı. Tüm uğraşlara karşın bırakın katili ya da katillerini bulmayı, öldürülmek için ne yap¬tığını bile öğrenememiştik. Sadece namussuzlukla suçlanmıştı. Onun yaşamı korunamamıştı ve katilleri bulunamamıştı. Kamu adına ona borçlu kalmıştık. Öncelikle belirtmeliyim ki bu çalışmanın hiçbir iddiası yoktur. Amaçla¬nan şey düşünce özgürlüğünün var olduğunu söyleyenlere güvenen bir ceza yargıcının namus cinayetleri konusunda düşündüklerini ve uygulamaya geçi¬rebildiklerini kâğıda dökmesinden başka bir şey değil. Bana ait olmayan, beğendiğim bir deyimle belirteyim ki eleştiri "yanlış savardır." Umarım bu çalışma hak ettiği eleştiriyi alacaktır. Yeniden basılma olanağı bulursa, elbette ki bu eleştirilerin ışığında olgunlaşacaktır. Kadına yönelik şiddete başkaldıran, uğraşlarını örnek gösterdiğim femi¬nist eylemci yazar Leyla Pervizat "feministlere geliştirilmesini önerdiği er¬kek modelinden" söz eder. Saygı duymuşumdur. Bende çoğu kez "feminist¬lerle" kadına şiddet konusunda aynı kaygıları paylaştım. Ancak kadına yöne¬lik şiddetin önlenmesi ve çözümler bağlamında her feminist yaklaşımı yeterli görmediğimi açık yüreklilikle söylemeliyim. Başta kadınlar olmak üzere insan ölümlerinin önüne geçilmesine ilişkin çözümlerin sosyal ve ekonomik yapının değişmesinde aranması gerektiğine inananlardanım. Feministlik buna engel değildir ama yeterli midir? Sanmam. Bu çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde toplum bilim açısından konu ele alınmıştır. İkinci bölümde ulusalüstii belgelere ve dene¬tim organlarının kararlarına yer verilmiştir. Üçüncü bölümünde töre/namus cinayetleri ceza hukuku yönünden incelenmiştir. Dördüncü bölümde ise konuyla ilgili usul sorunlarına değinilmiştir. Ayrıca EK-I bölümünde konuy¬la ilgili ulusalüstü metinlere ve raporlara, ayrıca İnsan hakları Avrupa Mah¬kemesinin Opuz/Türkiye kararına yer verilmiştir. EK-II bölümünde ise Yük¬sek Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin seçilmiş birçok kararına