Vedat Kitapçılık
Kargo Gönderim Saatleri;
Hafta İçi Saat 16:00 'ya kadar
Cumartesi Saat 11:00 'e kadar
Kartlarına Taksit
Seçeneklerimiz Vardır!
Banka Hesap Bilgilerimiz
Destek
HATTI
0212
240 12 54
240 12 58
Favori
Listenizde
Ürün Yok!
Sepetinizde
Ürün Yok!
Yeni Çıkan Yayınlar:      Mayıs (38)      Nisan (73)      Mart (139)      Şubat (116)

Kamu Hizmetinin Görülme Usullerinden Ruhsat Usulü ve Elektrik Piyasası Örneği

Kamu Hizmetinin Görülme Usullerinden Ruhsat Usulü ve Elektrik Piyasası Örneği



Sayfa Sayısı
:  
226
Kitap Ölçüleri
:  
16x23 cm
Basım Yılı
:  
2013
ISBN NO
:  
9789754647266

200,00 TL











GİRİŞ Elektriğe olan talebin özellikle gelişmekte olan ülkelerde büyük hızla artması, enerji kaynaklarının kısıtlılığı karşısında toplumları yeni çareler bulmaya sevk etmiştir. Ülkemizde de 1980\′li yıllardan bu yana devam eden yüksek talebe bağlı olarak, ortaya çıkma riski bulunan elektrik arzı proble¬mine çözüm kapsamında yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri gibi modeller denenmiş ve bu modellerin çözüm olamayacağı kanaatine ulaşılmıştır. Bunun üzerine çözüm, piyasa ekonomisinde aranmaya başlan¬mış ve 2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu (\"4628 sayılı Kanun\") ile bir anlamda çözümün piyasanın serbestleşmesinde ve rekabete açık bir piyasada olduğu benimsenmiştir. Nitekim, bu hususu Ka-nun\′un \"Elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet orta¬mında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik piyasasının oluşturulması ve bu piyasa¬da bağımsız bir düzenleme ve denetim sağlanmasıdır.\" şeklindeki \"Amaç, kapsam ve tanımlar\" başlıklı maddesinden çıkartabiliriz. Söz konusu Kanun\′da, belirtilen yeniden yapılanma çerçevesinde piyasa faaliyetleri ile iştigal edecek tüzel kişilerin faaliyetlerine başlayabilmeleri için lisans alma zorunluluğu getirilmiştir. Burada, elektrik piyasasının halen kamu hizmeti alanında olup olmadığı hususu ile söz konusu piyasada faaliyet gösterebilmek için alınması zorunlu olan lisansın hukuki niteliğinin (ki doktrinde bu hususta görüş birliği bulun¬mamaktadır) açılımı hususu büyük önem arz etmektedir. Zira, lisansı veren kurum ile alan arasında; mevcut ilişkinin niteliği, karşılıklı hak ve sorumlu¬luklar, ortaya çıkacak hukuki uyuşmazlığın çözüm mercii ve usulü, ulusal ya da uluslararası tahkime gidilip gidilemeyeceği konulan ile 4628 sayılı Kanun karşısında halen yürürlükte olan 3096 ve 3996 sayılı Kanunlann öngördüğü yöntemlerin geçerli olup olmadığı gibi konulann çözümü ve değerlendiril¬mesi söz konusu hususların açıklığa kavuşturulması ile ilişkilendirilmekte-dir. Bu kapsamda tezimizin amacı elektriğin kamu hizmeti niteliğinde olup olmadığının ve piyasada faaliyet gösterebilmek için alınması zorunlu olan lisansın hukuki niteliğinin incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda birinci bölümün ilk kısmında, kamu hizmeti kavramının önemi ve tanımı, kamu hizmeti kavramının unsurları, Anayasa Mahkemesinin kamu hizmeti anlayışı, kamu hizmetinin genel ilkeleri, kamu hizmetinin türleri, kamu hizmetinin kurulması ve kaldınlması konulan ele alınacaktır. Aynı bölümün ikinci kısmında ise, kamu hizmetinin görülmesi usulleri konusu ele alınacak ve bu çerçevede müşterek emanet, iltizam, yap-işlet, yap-işlet-devret, imtiyaz ve ruhsat usulleri irdelenecektir. İkinci ve son bölümde ise, kamu hizmeti ve elektrik piyasası ele alına¬caktır. İlk olarak elektriğin mahiyeti konusu irdelenecek ve ardından elektrik piyasasının tarihsel gelişimi ve piyasaya özel kesimi katma çabaları konula¬rına değinilecektir. Son olarak da 4628 sayılı Kanun ele alınarak; bu Ka¬nun\′u doğuran nedenler, Kanun\′un amacı, kapsamı ve getirdiği piyasa yapı¬sı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (\"EPDK\"), elektrik piyasası faaliyet¬leri, elektrik piyasası faaliyetlerinin lisansla yürütülmesi, lisans kaynaklı uyuşmazlıkların çözümü ve lisansların hukuki mahiyeti konulan incelene¬cektir. ONSOZ \"Kamu Hizmetinin Görülme Usullerinden Ruhsat Usulü ve Elektrik Pi¬yasası Örneği\" isimli yüksek lisans tezi Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilim¬ler Enstitüsünde 2010 yılında Prof.Dr. Ali AKYILDIZ, Doç.Dr. Ramazan ÇAĞLAYAN ve Yrd.Doç.Dr.Dr. Hayri BOZGEYİK\′den oluşan jüri önünde savunularak oybirliği ile başarılı bulunmuştur. İlgili tez, aradan geçen za¬manda mevzuatta meydana gelen değişiklikler yönünden gözden geçirilip (02.03.2013 itibarıyla) kitap haline getirilmiştir. Bu çalışmada elektriğin kamu hizmeti niteliğinde olup olmadığı ve piya¬sada faaliyet gösterebilmek için alınması zorunlu olan lisansın hukuki niteli¬ği inceleme konusu yapılmıştır. Bu suretle söz konusu piyasada faaliyetlerin hangi usulle yürütüldüğü konusunun açıklığa kavuşturulması amaçlanmıştır. Söz konusu amaç kapsamında öncelikle kamu hizmeti kavramı üzerinde du¬rulmuş, daha sonra kamu hizmetinin görülme usulleri konusu ele alınmış ve son olarak da kamu hizmeti ve elektrik piyasası irdelenmiştir. Bu çalışmanın oluşumunda ilgisini, desteğini, hoşgörüsünü, zamanını ve güvenini eksik etmeyen, yapıcı eleştirileriyle yol gösteren ve ufkumu geniş¬leten, akademik çalışmanın önemini daha iyi anlamamı sağlayan tez danış¬manım Saym Prof.Dr. Ali AKYILDIZ\′a çok teşekkür ederim. Kendisi ile ça¬lışmak benim için bir ayrıcalıktı. Ayrıca yapıcı ve yönlendirici eleştirileri için yüksek lisans tez jürimin diğer üyeleri Saym Doç.Dr. Ramazan ÇAĞLAYAN ve Sayın Doç.Dr. Hayri BOZGEYİK\′e de çok teşekkür ederim. Destekleri, duaları, yönlendirmeleri ve bana olan güvenleriyle zorluklar¬la mücadele etmemde yardımcı olan babam Mustafa KIR\′a ve annem Emine KIR\′a şükranlarımı sunarım. Mesleki ve akademik çalışma hayatımda fedakârlığını ve desteğini esir¬gemeyen sevgili eşim Özge\′ye de teşekkürü bir borç bilirim. Son olarak çalışmanın basımını üstlenen, başta Muharrem BAŞER ol¬mak üzere Yetkin Yayınevi çalışanlarına teşekkür ederim. SUNUŞ Bir hukuk düzeninde geçerli kamu hizmeti anlayışı, salt hukuksal değil aynı zamanda sosyokültürel bir algıdır. Türk halkı arasında yaygın kullanı¬mı olan \"Devlet Baba\" sözünün tarihsel kökleri takip edildiğinde, bu algının ipuçlan açıkça görülür ve belki de eski Türk hakanlarının her yıl düzenledik¬lerini bildiğimiz yağma şölenlerine kadar ulaşmamız mümkün olabilir: Bu olayı kısaca \"Orta Asya Türk toplumlarının topluca üretip, mülk devlet anla¬yışı içerisinde Hakanın mal varlığı içerisinde biriken artık değerlerin geri topluma, asli sahiplerine dağıtılması\" olarak özetleyebiliriz. Ekonomik ve siyasi güç, Hakanın şahsında birleşince, bütün toplumsal ihtiyaçların da Ha¬kan, yahut onun siyasi örgütü (devlet) tarafından yerine getirilmesi zorunlu¬dur. İşte böylesi bir ekonomik ve siyasi kültür içerisinde, her şeyin kendisin¬den beklendiği ve esasen kendisi her şey olan Devletin \"baba\" sıfatı ile nite¬lenmesini doğal karşılamak gerekir. Batı toplumlarında ise, bireysel teşebbüs kültürünün çok erken başladığı görülmektedir. Hatta bu bireysel teşebbüsler, ilerleyen dönemlerde -elbette arkasına bir siyasi otoriteyi de alarak ve aynı zamanda şirketleşerek- bilinen tüm dünyaya yayılma eğilimi göstermiş, bilinmeyen dünyaları da keşfetmiş¬tir. Batıdaki gelişmeler, batının kendi ortaçağ karanlık dönemini atlatabilme¬si sayesinde olmuştur. Eğer Avrupa kendi klasik toplumsal-siyasi yapısı içe¬risinde devam etmiş olsaydı, batı dünyasındaki bugün tanık olduğumuz ge¬lişmelerin hiçbiri mümkün olamazdı. Toprak sahibi aristokratlar ve onların serf denilen toprağa bağlı tebasından ibaret bu toplumsal-siyasal yapının, Asya steplerinde yaşayan dinamik toplumlardan daha ileri bir varlık göster¬meleri bir zamanlar hayal bile edilemezdi. Nitekim, İbn-i Haldun (1332-1406) yaşadığı dönemdeki şartlar çerçevesinde yaptığı çözümlemelerinde göçebe toplumların daima yerleşik toplumlara üstün geleceğine inanmıştır. Çok özetle söylemek gerekirse; Avrupa toplumlarında bireysel teşebbüs ve özellikle deniz yoluyla yapılan ticaret, liman şehirlerinde klasik aristokra¬si ve dinsel sınıfların yanında, yeni bir tüccar (burjuva) sınıfın doğmasına yol açtı. Burjuvazi ile aristokrasinin mücadelesi, önceleri kralların mutlak egemenliğine yol açtı ise de, sonraları demokrasinin kapılarının aralanması¬na ve çağdaş ekonomik, siyasal ve hukuksal gelişmelerin yaşanmasına kadar uzanan bir süreci doğurdu. Bireysel teşebbüs üzerine kurulu kültür ve eko¬nomik düzen, artık bütün dünyada ekonomik ve siyasal düzenin temeli olma yolundadır. Batının bu şirket kültürü, önce bireysel teşebbüs olarak limanlardan de¬nize açıldı ve okyanusları aşarak tüm dünyayı etkiledi. Batılı adam, şirket şeklinde örgütlenerek denizlerin ulaştığı tüm ülkelere ulaştı ve oralarda koloniler kurdu... Dünyanın geri kalan kesiminde yaşayan insanlar, güler yüzlü beyaz adamı hoş karşıladılar ve tam bir konukseverlik içerisinde bağırlarına bastılar. Batılı adam gitgide buyurganlaştı, kendisine karşı çıkanları arkasın¬daki siyasi gücün askerlerini çağırarak dize getirdi. Böylece, batılı ülkelerin sömürgeleri, dominyonları, müstemlekeleri ortaya çıktı ve batıda üzerinde güneş batmayan ülkeler görüldü. Bu gelişme, batının sadece şirketlerini de¬ğil, hukukunu ve insan haklan kültürünü (!) de geliştirdi... Ama hep çifte standartlı olarak: her türlü hukuksal ve sosyal değerin, görünüşte tek, içerikte çifte anlamlan belirdi; ana ülke için olanlar ve denizaşın topraklarda geçerli olanlar... Buna karşılık, Osmanlı (ve diğer doğu Türk ülkeleri) ekonomik ve top¬lumsal düzeni, batı sisteminden çok farklı bir yapıda idi. Bir defa, bugünkü anlamda bireysel toprak mülkiyeti neredeyse mevcut değildi. Arazi, kural olarak miri statüde, devletin mülkiyetinde idi; kişilere sadece kullanım hakkı verilmekteydi. Gerçi, fethedilen topraklardaki mülkiyet ilişkileri, mümkün mertebe tanınmaktaydı ama tanm arazilerinin genel statüsü, miri arazi dedi¬ğimiz, kişilere sadece geçici kullanım hakkının verilmesi esasına dayanan statü idi. Ama güler yüzlü batılı beyaz adam, Osmanlı ülkesini de ticari faaliyetle¬rinden mahrum etmedi elbet. Zaman içerisinde; bir yandan batılı tüccarlara tanınan imtiyazlar (kapitülasyon) gitgide ekonomik niteliklerini aşıp devletin bütün hayati damarlanm kuşatarak adli alana doğru yayılan ve sonuçta da devletin yıkılmasında birincil etkenlerden biri olarak siyasal bir hale de dö¬nüştü, bir yandan da başta ticaret kanunu olmak üzere 18. yüzyıl ortalanna doğru batı hukukunun yavaş yavaş iktibası çalışmalan gerçekleşmeye başla¬dı. Batı hukukunun etkisi, hukukun tüm kısımlarına, bu arada idare hukuku alanına da yayıldı. Hatta bu alan, bütünüyle Fransız örneğine uygun olarak yeniden dizayn edildi. Osmanlı Devlet ve idare sisteminde, kamu hizmeti üretilmesinin neredeyse tamamen kamu kaynaklı vakıf kurumlan eliyle yü¬rütülmesi, ama bu kurumların devlet kaynağı kullanılarak, doğrudan padişah tarafından ya da padişah iradesine dayalı olarak üst düzey kamu görevlileri (paşalar, vezirler, valide sultanlar) tarafından kurulmalan sebebiyle (gayn sahih vakıflar=irsadi vakıflar=tahsisat kabilinden vakıflar) gerçekte birer ida¬ri kurum olmalarına rağmen belirli bir sistemsel bütünlüğe kavuşturulama-ması sonucu, batıdaki en modern idari sistemin iktibası en geçerli bir usul olarak görüldü. Böylece, kanuni idare anlayışından idarenin bütünlüğü ilke¬sine, yahut başta bedavalık, eşitlik ve devamlılık ilkeleri olmak üzere kamu hizmetinin klasik ilkelerine kadar idare hukukuna ait temel kavramlar hukuk sistemimize girmiş oldu. Birinci dünya savaşı sonrasında batılı devletlerin oluşturduğu ve Osman¬lı ülkesinin tüm gelirlerine kaynakta el koymakla görevlendirilen mali ko¬misyon, o kanlı savaşın nihai ve gerçek amacını da ortaya koymaktaydı as-lmda. Türk kurtuluş savaşı, ekonomik özgürlüğün sağlanmaya çalışılması mücadelesidir bir bakıma. Çünkü, kapitülasyonlar devam ettiği sürece, ba¬ğımsız bir devlet kurabilmenin mümkün olamayacağı açıktı. Batılılara verilen kamu hizmetlerine ilişkin imtiyazlar, Osmanlı\′nın son dönemlerinden itibaren önemli bir gündem oluşturmaya başlamıştır. Nite¬kim, 1911 yılında yayımlanan ve bu gün de hala yürürlükte bulunan \"Mena-fıi Umumiyeye Müteallik İmtiyazat Hakkında Kanun\" ile, imtiyaza verme usulü bir disipline bağlanmaya çalışılmış, kamu hizmetlerinin yabancı şirket¬lere imtiyaza verilmesi yasaklanmıştır. Ancak, gelişen ve değişen ekonomik şartlar içerisinde, ekonomik nitelikli hizmetlerin yürütülmesinde yeterince özel sermaye birikimi ve müteşebbis insan kaynağı bulunmayan bir toplum¬sal yapıda, olağan bir çözüm bulmak mümkün olamamıştır. Cumhuriyet döneminde, daha önce Osmanlı Devleti zamanında yabancı şirketlere imtiyaza verilmiş teşebbüsler yeniden satın alınarak (rachat), bun¬lar birer iktisadi kamu tüzel kişiliğine dönüştürülmüştür. Yeni hizmet alanla¬rında da, yeterli özel müteşebbis gücünün olmayışı nedeniyle, iktisadi nite¬likli kamu tüzel kişileri oluşturulmuştur. Özellikle İkinci Dünya Savaşını ta¬kip eden yıllarda, sosyal devlet ilkesinin öne çıkmasıyla birlikte, devletin sosyal nitelikli görevlerinin de artması sayesinde, bir yandan devletin klasik usullerle (emanet yöntemi) doğrudan doğruya yerine getirdiği kamu hizmet¬leri çok artmış, bir yandan da iktisadi alanda daha aktif rol alması gerekmiş¬tir. Devletin iktisadi alanda üstlendiği roller de iki temel noktada gelişmiştir. Bir yandan Devlet, tıpkı bir özel müteşebbis gibi piyasa şartlarında faaliyet göstermeyi amaçlayan tüzel kişilikler oluştururken ve bu yolla piyasaya oyunun kuralları içerisinde müdahale etmeyi amaçlarken, diğer yandan da iktisadi nitelikli temel mal ve hizmetlerinin üretilmesi faaliyetini bir kamu kurumu niteliğinde örgütlemiş; böylece kar amacından çok hizmet üretme yönü öne çıkan, kamu hizmeti nitelikli mal ve hizmet üretmeyi amaçlayan teşebbüsler kurmuştur. Bunlardan birincilerine(yani tıpkı bir özel sektör ku¬ruluşu gibi piyasa şartlarında karlılık ve verimlilik amaçlarıyla hareket eden¬lerine) iktisadi devlet teşekkülü (İDT) denirken, ikincilere, yani temel mal ve hizmetleri üreten, karlılıktan çok kamu hizmeti yönü öne çıkanlara kamu ik¬tisadi kurumu (KİK) denilmiş, hepsinin ortak adı olarak da kamu iktisadi te¬şebbüsü (KİT) terimi kullanılmıştır. Devletin, doğrudan doğruya kurum kurma (KİK) yöntemiyle temel mal ve hizmetleri üretmeyi amaçlaması, Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan ye¬ni bir durumdur. Belli bir sermaye tahsis edilerek, belli bir amaçla bir kamu kurumu kurmak şeklindeki bu uygulama, çok da başarılı olmuştur. Esasen eski hukukumuzda yer alan vakıf kurma kültürü, belki de tarihte ilk kez de¬nediğimiz bu ayrı kamu kurumu kurmak yoluyla temel mal ve hizmetlerin üretilmesi yönteminde başarılı olunmasında etken olabilir. Gerçekten, vakıf da, nihayetinde belli bir malın belli bir amaca tahsisi idi ve esasen Osmanlı döneminde yoğun bir şekilde Devlet kaynaklarıyla kurulan vakıflar (gayrisa-hih vakıflar), aslında o dönemlerde ihtiyaç duyulan temel kamu hizmetleri¬nin üretilmesini sağlayan birer kamu kuruluşundan başka bir şey değildi. Bir bakıma, kamu iktisadi kurumlan, Osmanlı hukuk sistemi içerisinde vakıf hukuksal formu içerisinde uygulanan kamusal kaynakların tahsisiyle vakıf kurma yönteminin modern versiyonlarını oluşturdular. Böylece, kamu hizmeti üretiminde kurum kurma yöntemi öne çıkarken, devletin bir sosyal devlet olarak doğrudan doğruya klasik usullerle yerine getirdiği kamu hizmetlerinin sayısında da oldukça hızlı bir artış yaşanmıştır. İmtiyaza verme de kamu hizmetinin özel kişilere gördürülmesinde yasal ve bilinen bir usul olmakla birlikte, anlatılan nedenlerle özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında yeterince bu usule başvurulamadığı gözlenmektedir. Zaten bu usulün işletilememesindeki zorluklardır ki, kamu kaynağıyla kurum kurma yönteminin bu dönemde öne çıkması gerçekleşmiştir. Özetle; Cumhuriyetin ilk 50-60 yılında kamu hizmetinin görülme usulü olarak, yoğunluk derecesi¬ne göre emanet usulü (idarenin klasik yöntemlerle kamu hizmetlerini yürüt¬mesi), kurum kurma (KİK) yöntemi, imtiyaz usulü ve ruhsat usulü sayılabi¬lir. Bu dönemde devlet, sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak ve sosyal devlet ilkesi böyle anlaşılarak, doğrudan yürüttüğü kamu hizmetlerinden, çok istisnai haller dışında ve o da ancak masraflann bir kısmına katılma payı niteliğinde olmak üzere alınan meblağlar hariç, herhangi bir ücret almamış¬tır. Kurum kurma yöntemiyle (KİK\′ler eliyle) yürütülen hizmetler karşılı¬ğında alınan bedeller -yani bu hizmetlerin fiyatı da- maliyete kar eklenerek ve kar maksimizasyonu esas alınarak belirlenen ücret değil, en fazla maliye¬tin karşılanması ya da bir bölümüne katılma şeklinde belirlenen kamu fiyatı olmuş, bu kurumlann zararlan \"görev zararı\" olarak Devlet eliyle (T.C. Zi¬raat Bankası aracılığıyla hazine tarafından) karşılanmıştır. Gerçekten de ulaştırma alanında hizmet veren Devlet Demir Yollan, elektrik üretim ve da¬ğıtımı alanında hizmet veren TEK gibi hizmet üreten, Tuz ve Tekel işletme¬leri gibi mal üreten kuruluşlar, halkın temel ihtiyaç maddelerini alabildiğine ucuz yöntemlerle sağlamışlardır. İmtiyaz usulüyle yürütülen hizmetlerden alınan bedelleri de devlet belirlemiş, ruhsat usulüyle yürütülen hizmetlerden alınacak bedellerin fahiş olmaması da bir şekilde sağlanmıştır. Bütün bunlar, devletin tarihsel genlerinden süzülüp gelen \"baba\" rolünü perçinlemiş, yirminci yüzyılın sonlarına kadar kamu hizmetinin klasik unsur¬ları (özellikle bedavalık-meccanilik unsuru) uygulanmıştır. Ama 1979 yılın¬da Birleşik Devletler Başkanı Reagen ile Birleşik Krallığın Demir Leydi\′si tarafından ilan edilen neo-liberal politikaların yaydığı serbest piyasa dalgala¬rı çok geçmeden Türkiye\′ye ulaşmıştır. Askeri darbe sonrası göreve gelen Özal Hükümetleri döneminde, ekonomik yapı ve kurumlarda baş döndürücü bir değişim sürecine girilmiştir. Liberal ekonominin gerekleri sayılan düzenlemeler, sadece özel hukuk alanında görülmedi. Türk İdare hukukunda kamu hizmetinin sözleşme ile özel kişilere gördürülmesinin bilinen tek yöntemi olan imtiyaz sözleşmeleri¬nin yeterince gelişememesi ve yeterli uygulama alanı bulunamaması, başka¬ca idari sözleşme türlerinin de geliştirilememesi karşısında, bu alanda liberal ekonomik politikalara uygun yeni yöntemler geliştirilmeye çalışıldı. Bun¬lardan en önemlisi olan ve Yap-İşlet-Devret olarak adlandırılan model, as¬lında idari imtiyaz sözleşmelerinin özel hukuk alanına aktarılmış versiyo¬nundan başkası değildi. Şu kadar ki, söz konusu düzenlemede uyuşmazlıkla¬rın çözümünün adli yargıya ait olacağı öngörülmüştü. Ayrıca, Anayasada öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinin Danıştay incelemesinden geçirilmesi usulüne de doğal olarak bu yasaya göre yapılacak sözleşmelerde yer verilmemişti. Anayasa Mahkemesi, söz konusu yasayı, gerçekte kamu hizmetinin im¬tiyaza verilmesi müessesesini düzenlediği halde Danıştay incelemesini ön¬görmemesi, hem de uyuşmazlıkların idari yargı yolu dışına çıkartılması gibi nedenlerle iptal etti. Bu konudaki tartışmalar on yıllara sari şekilde cereyan etti. Tartışmanın özü, aslında kamu hizmetinin ne olduğu, diğer bir deyişle nelerin kamu hizmeti olduğuna kimin karar vereceği noktasında toplanmak¬taydı. Acaba, herhangi bir hizmetin içeriğine bakarak onun bir kamu hizmeti olup olmadığına karar verilebilir miydi? Sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1999 yılında Anayasa\′da bir di¬zi değişiklikler yaparak sorunu çözdü ya da başka bir boyuta taşıdı. Danış¬tay\′ın inceleme yetkisi, görüş bildirmeye indirgendi. Kamu hizmetlerinin gö¬rülmesine ilişkin imtiyaz sözleşmelerinde, tahkim usulünün, hatta yabancılık unsuru taşıyan imtiyaz sözleşmelerinde uluslararası tahkim yolunun da ön¬görülebileceği düzenlendi. Dahası, kamunun göreceği hizmetlerden hangile¬rinin özel hukuk sözleşmeleriyle gördürülebileceğinin yasayla düzenleneceği belirtildi. Böylece, Yap-İşlet-Devret modelinin önündeki anayasal engeller tamamen kaldırılmış oldu. Liberal ekonomi politikalarının kamu hizmetine ilişkin diğer politikaları, çeşitlenerek sürdürüldü: Yine özel hukuk sözleşmeleri olarak, kurulmuş hizmetlerin sadece işletilmesi (imtiyaz) yahut yeni bir hizmetin kurulup işletilmesi (devir zorunluluğu olmadığı için bu yönteme Yap-tşlet denildi ki, gerçekte ruhsat usulüdür) gibi yöntemler geliştirildi. Daha önce kurulmuş otoyolların, köprülerin ve sair kamu tesislerinin işletilme hakkının ihaleyle satılması, başta ilginç siyasal tartışmalara yol açmışsa da, sonraları Özal Hü¬kümetleri döneminde genel bir uygulama halini aldı; devam eden iktidarlar döneminde de bu uygulamalar artarak devam etti. Gerçekten de 1983 yılında yapılan seçimlerin hazırlık sürecinde, Özal ve Halkçı Parti Genel Başkanı Necdet Calp arasında televizyonda yayınlanan ve masaya vurulan yumruk¬larla zihinlere kazınan köprüyü satanm-sattırmam arkadaş tartışması, aslında yaklaşan uygulamaların habercisi idi. Cumhuriyetin gönüllerde yaktığı ateşin şevkiyle ilk yıllarda yakalanan ve dünya kayıtlı ekonomi tarihinin en yüksek kalkınma hızının yakalandığı yıllarda sağlanan birikimlerle kurulan yahut yabancılara verilen imtiyazların satın alınmasıyla oluşturulan KİK\′ler, 1979 yılında Amerika\′dan yollanan neo-liberal dalgalardan en çok etkilenen kamu kurumlan oldu. Yol açtıklan görev zararlan sebebiyle ekonominin kara delikleri olarak nitelenen, bürok¬ratlara arpalık olmakla suçlanan KİK\′ler özelleştirilmeli idi. Özelleştirmeler ile KİK\′ler eliyle yürütülen mal ve hizmetler başta ol¬mak üzere, bütün kamusal hizmetlerin kamu fiyatı üzerinden değil piyasa fi¬yatı üzerinden ücretlendirilmesi, bir yandan bazı İdare Hukukçuları tarafın¬dan \"kamu hizmetinin sonu\" olarak nitelenirken, öbür taraftan sosyal devle¬tin adının sadece anayasada kaldığı ve \"Devlet Baba\"mn öldürüldüğü ya¬kınmaları yaygınlaştı. Kamu hizmetinin böylece piyasalaştınlması ve hizmet alan vatandaşın \"müşteri\" olarak görülmesinin, okyanuslann ötesinden yük¬selen neo-liberal dalganın Anadolu coğrafyasını tam olarak etkisi altına aldı¬ğını gösterdiği söylenebilir. Esasen, küresel piyasa sisteminin mimarlan, coğrafya ile bağlannı ko¬parmış olarak, Ortadoğu ve Orta Asya coğrafyasını da sisteme eklemleme gayretlerini sürdürmektedirler. Devletlerin \"piyasa dostu\" statüsünden, ser¬mayenin serbest dolaşımına uygun saydam yapılar olarak tasarlanması, yani \"minimum devlet\" yapısına dönüşme dönemi çoktan başlamış gözükmekte¬dir. Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde imzalanan çok taraflı ticaret antlaşma-lan, şimdilik sadece marjinal duruma düşmüş grupların protestolan ile karşı¬laşmaktadır. Klasik kamu hizmetinin tarihin tozlu raflanna havale edilmesiyle sonuç¬lanan hizmetin piyasalaştınlma süreci, İdare Hukukunun bütün teorisini te¬melden etkilemiştir. Bir zamanlar kamu hizmetinin görülmesinde oldukça is¬tisnai bir yöntem olarak uygulanan ruhsat usulü, artık bu alanda temel usul olarak çoktan yerini almıştır. Özellikle ekonomik nitelikli işlerle uğraşmak, devlet için ayıplanacak bir davranış olarak algılanmaktadır artık. Günümüzde piyasalaştınlabilen kamu hizmetlerinin görülmesinde en yaygın olarak uygulanan usul, kuşkusuz ruhsat usulüdür. Eskiden istisnai olarak uygulanan bu usul, şimdi çok yaygınlaşmıştır ve gelecekte kamu hiz¬metlerinin özel kişilere gördürülmesinde uygulanacak yegane usul olmaya adaydır. Ruhsat ya da lisans usulünün bu önemi, bilimsel yöntemlerle ince¬lenmesini önemli kılmaktadır. Değerli Hocam ve büyüğüm Fikret Eren, bundan yıllar önce gerçekleşen bir sohbetimizde, üniversite dışından akademik çalışma yapanların, kendi yaptıkları işin bilimini yapmaları halinde özgün eserler ortaya konulabildiği-ne dikkat çekmiş, bazı örnekler de vermişti. Yazarımız Atıf KIR\′m danış¬manlığına atandığımda, kıymetli hocamın bu tespitinden hareketle, tez ola¬rak yaptığı işle ilgili bir konuyu çalışmasını ondan özellikle rica ettim. Elimizdeki bu eser, akademik çalışma yapanların, uygulamacıların ve konuyla ilgilenenlerin faydalanabileceği, elektrik piyasası örneğinden yola çıkılarak, kamu hizmetinin sunulmasında ruhsat usulünün incelendiği kıy¬metli bir çalışmadır. Onun kıymeti, temelde uygulamadan edinilen tecrübele¬rin akademik yaklaşım içerisinde irdelenmiş olmasından gelmektedir. Yazar, olağan hayatında yaptığı işi bilimsel sistematik içerisinde incelemekte; hem işin mutfağından, hem de akademik pencereden bakabilme şansına sahip ola¬rak bu çalışmayı kaleme almaktadır. Değerli hocam Fikret Eren\′in yukarıda yer alan tespitlerinde belirttikleri gibi, üniversitede görevli olmaksızın aka¬demik çalışma yapanların, yaptığı işin bilimini yapmalan halinde onlardan en yüksek verim elde edileceği, çok sayıda örneklerle ortaya konabilir. Bu örneklere bir yenisi, işte bu çalışma ile eklenmektedir. 01.03.2013 Prof. Dr.Ali AKYILDIZ İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BOLUM KAMU HİZMETİ VE KAMU HİZMETİNİN GÖRÜLME USULLERİ GİRİŞ 21 I. KAMU HİZMETİ 23 A. KAMU HİZMETİ KAVRAMININ ÖNEMİ VE TANIMI 23 1. GENEL OLARAK KAMU HİZMETİ KAVRAMI 23 2. KAMU HİZMETİ KAVRAMININ ÖNEMİ 24 3. KAMU HİZMETİNİN TANIMI 28 B. KAMU HİZMETİ KAVRAMININ UNSURLARI 33 1. ORGANİK UNSUR 34 a. Doğrudan Doğruya Kamu Tüzel Kişileri Tarafından Yürütme 34 b. Kamu Tüzel Kişisinin Denetimi Altında Özel Kişiler Vasıtasıyla Yürütme 34 2. MADDİ UNSUR 36 C. ANAYASA MAHKEMESİNİN KAMU HİZMETİ ANLAYIŞI 40 D. KAMU HİZMETİNİN GENEL İLKELERİ 45 1. DEVAMLILIK 46 2. EŞİTLİK 49 3. DEĞİŞKENLİK VE UYARLANMA 53 4. BEDELSİZLİK 55 E. KAMU HİZMETİNİN TÜRLERİ 64 1. ÇEŞİTLİ AÇILARDAN 65 a. Tekelli-Tekelsiz Kamu Hizmeti 65 b. Ulusal-Yerel Kamu Hizmeti 65 c. Doğrudan-Dolaylı Kamu Hizmeti 65 2. KONULARINA GÖRE KAMU HİZMETLERİ 66 a. İdari Kamu Hizmetleri 67 b. İktisadi Kamu Hizmetleri 68 c. Sosyal Kamu Hizmetleri 71 d. Bilimsel, Teknik ve Kültürel Kamu Hizmetleri 72 F. KAMU HİZMETİNİN KURULMASI 73 1. GENEL OLARAK 73 2. KAMU HİZMETİNİN KURULMASINDA YETKİ 73 a. Milli Kamu Hizmetleri 73 b. Mahalli Kamu Hizmetleri 82 G. KAMU HİZMETİNİN KALDIRILMASI 82 KAMU HİZMETİNİN GÖRÜLME USULLERİ 84 A. GENEL OLARAK 84 B. KAMU HİZMETLERİNİN KAMU TÜZEL KİŞİLERİ TARAFİNDAN İŞLETİLMESİ USULÜ (EMANET USULÜ) ..85 C. KAMU HİZMETLERİNİN ÖZEL HUKUK KİŞİLERİ TARAFINDAN İŞLETİLMESİ USULLERİ 86 1. MÜŞTEREK EMANET USULÜ 86 2. İLTİZAM USULÜ 88 3. YAP-İŞLET-DEVRET USULÜ 89 a. Genel Olarak 89 b. Tanım 91 c. Yasal Çerçeve 92 d. Uygulama İlkeleri 94 e. Yap-İşlet-Devret Sözleşmelerinin Hukuki Niteliği 96 4. YAP-İŞLET USULÜ 102 a. Genel Olarak 102 b. Tanım 103 c. Uygulama İlkeleri 103 d. Yap-İşlet Usulünün Yap-İşlet-Devret ve imtiyaz Usulünden Farkı 104 e. Yap-İşlet Sözleşmelerinin Hukuki Niteliği 104 5. İMTİYAZ USULÜ 105 a. Genel Olarak 105 b. Tanım 106 c. Yetki ve Şekil Kuralları 108 d. Tarafların Hak ve Yükümlülükleri 111 i. İdarenin Hak ve Yükümlülükleri 111 ii. İmtiyazcının Hak ve Yükümlülükleri 114 e. İmtiyazın Sona Ermesi 117 f. İmtiyaz ve Yargısal Denetim 118 6. RUHSAT (LİSANS) USULÜ 120 İKİNCİ BÖLÜM KAMU HİZMETİ VE ELEKTRİK PİYASASI I. ELEKTRİĞİN MAHİYETİ 135 A. ELEKTRİĞİN MAL VEYA HİZMET OLMASI 135 B. ELEKTRİĞİN KAMU HİZMETİ NİTELİĞİ 137 1. GENEL OLARAK 137 2. KAMU HİZMETİNİN UNSURLARI YÖNÜNDEN .137 a. Organik Unsur Yönünden 137 b. Maddi Unsur Yönünden 138 3. KAMU HİZMETİNİN GENEL İLKELERİ YÖNÜNDEN 139 a. Devamlılık İlkesi Yönünden 139 b. Eşitlik İlkesi Yönünden 141 c. Değişkenlik ve Uyarlanma İlkesi Yönünden 142 d. Bedelsizlik İlkesi Yönünden 143 II. ELEKTRİK PİYASASININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE PİYASAYA ÖZEL KESİMİ KATMA ÇABALARI 148 A. 1923-1984 ARASI DÖNEM 149 B. 1984-1999 ARASI DÖNEM 152 III. 4628 SAYILI KANUN 156 A. 4628 SAYILI KANUN\′U DOĞURAN NEDENLER 156 B. 4628 SAYILI KANUN\′UN AMACI VE KAPSAMI 158 C. 4628 SAYILI KANUN İLE GETİRİLEN PİYASA YAPISI 161 D. EPDK 162 1. HUKUKİ YAPISI 161 2. KURULUŞ AMACI 166 3. TEŞKİLAT YAPISI 169 4. GÖREV VE YETKİLERİ 171 a. Genel Olarak 171 b. Düzenleme Yetkisi 172 c. Gözetim ve Denetim Yetkisi 174 d. Yaptınm Uygulama Yetkisi 176 e. Danışmanlık Görevi 180 f. Uyuşmazlık Çözme Yetkisi 181 E. ELEKTRİK PİYASASI FAALİYETLERİ 181 F. ELEKTRİK PİYASASI FAALİYETLERİNİN LİSANSLA YÜRÜTÜLMESİ 183 1. GENEL OLARAK LİSANS 183 2. LİSANS TÜRLERİ VE LİSANS ALMAK KOŞULUYLA FAALİYET GÖSTEREBİLECEKLER 186 a. Üretim Lisansı ve Üretim Faaliyetinde Bulunabilecek Olanlar 186 b. İletim Lisansı ve TEİAŞ 189 c. Dağıtım Lisansı ve Dağıtım Faaliyetinde Bulunabilecek Olanlar 191 d. Toptan Satış Lisansı ve Toptan Satış Faaliyetinde Bulunabilecek Olanlar 193 e. Perakende Satış Lisansı ve Perakende Satış Faaliyetinde Bulunabilecek Olanlar 194 f. Otoprodüktör ve Otoprodüktör Grubu Lisansı ve Bu Lisans Kapsamında Piyasada Yürütülebilecek Faaliyetler 195 3. LİSANS ALMA SÜRECİ 197 a. Lisans Başvurusu 197 b. Lisans Başvurularının İncelenmesi ve Değerlendirilmesi 198 4. LİSANSIN TADİLİ, YENİLENMESİ, SONA ERMESİ VE İPTALİ 199 a. Lisansın Tadili 199 b. Lisansın Yenilenmesi 200 c. Lisansın Sona Ermesi 201 d. Lisansın İptali 201 G. LİSANS KAYNAKLI UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜ 203 H. LİSANSIN HUKUKİ MAHİYETİ 203 SONUÇ 217 KAYNAKÇA 221