Hukuk Tarihimizde Temel Haklar
Hukuk Tarihimizde Temel Haklar
Hasan Tahsin FENDOĞLU
Yazarın diğer ürünlerine gözatmanızı tavsiye ederiz...
ÖNSÖZ
XX. yüzyılda ilerleyen Batı Uygarlığı karşısında İslam Aleminin kendini toparlayarak yeni bir tutum alması gerekiyordu.
Öne sürülen ilk formül "Batı'mn uygarlığını alalım, ama kültürünü reddedelim" anlayışıydı. Bu yaklaşım ülkemizde 1990' lara kadar yoğun bir şekilde sürdürülmüştü ve bazı kesimlerce hala da sürdürülmektedir.
Oysa uygarlık ve kültürün biribirlerinden ayrı olarak ele alınması bir hayli güçtür. Sağlıklı yaklaşım, uygarlık ve kültür olgusunu bir bütün içinde ele alarak, tarihsel süreç içerisinde geçirdiği aşamaları rasyonel bir bakışla değerlendirebilmektedir.
Uygarlığın ilerlediği dönemlerde kültür alanında büyük atılımlar yapılmıştır. Üst düzey kültürün geliştiği dönem ve yerlerde de uygarlık ilerlemeler kaydetmiştir. Biribirlerini etkilemeleri, aralarında bir "enleraksiyonun" bulunması kaçınılmazdır.
İslam Aleminde felsefe, sanat ve kültürün geliştiği dönemlerde teknik ve uygarlık da ilerlemiştir. Harun Reşit'in teknolojik ilerlemenin simgesi olarak Batı'ya, Charlmagne'a saat gönderdiği yıllarda İslam Felsefesi, Kelam İlmi doruk noktasına ulaşmıştı. Felsefenin, düşüncenin susturulduğu dönemlerde ise uygarlık ve kültür bayrağını Batı kapmıştır.
Kültür altın bir zincirdir. Değişik uygarlıklar ona altın halkalar eklemiştir. Tarih bilgimizin sınırları içinde sorunu ele aldığımızda görürüz ki, Hint'ten, Çin'den, Mezapotamya'dan, Anadolu'dan, Mısır'dan kalkan kültür zinciri oradan Antik Yunan'a geçmiş; daha sonra İslam Uygarlıklarına, Endülüse, Bağdat'a yansımıştır. İslam'ın getirdiği hümanist ve çağdaş değerlerle zenginleşen bu altın zincir, Rönesans ve Aydınlanma Çağı ile Avrupa'ya ulaşmıştır. İstesek de, istemesek de bugün ileri uygarlık ve kültür Batı'nın elindedir. Doğu yeni yeni uyanmakta, bilinçlenmektedir.
Önyargılardan, yanlış koşullanmalardan arınıp, soğukkanlılıkla özeleştiri yapmak zorunludur. Temel hak ve özgürlükler, insan hakları gibi Batı'nın sahip çıktığı değerler bu altın zincirin ürünüdür. Ve bu zincirin en değerli halkalarından İslam Aleminin emeği çok büyüktür. Bir İbni Rüşt, bir İbni Sina, bir Farabi olmasaydı Batı, rasyonalist doğal hukuka, yani insan haklarına zor ulaşırdı.
Batı kültürünü inkar ve reddedenler o denli aymazlık içindedirler ki, kendi kültür miraslarının altın halkalarını görmek istememektedirler.
Değerli dostum ve kardeşim Dr.Hasan Tahsin Fendoğlu, "Hukuk Tarihimizde Temel Haklar" başlıklı yapıtında konuyu ön yargılardan arınmış bir şekilde yukarıda çizmeye çalıştığım "altın zincirin" ilkelerine bağlı olarak gerçekleştirmiş bulunmaktadır.
Gerek dili, gerek yaklaşım tarzı akılcı, rasyonalist bir tutumun ürünüdür.
Yazar "Temel Haklar"ı incelerken, konunun kökeninde yatan "özgürlük sorununun" irdelenmesiyle işe başlamıştır. Bireyin,insamn özgür kabul edilip edilmemesi hak sahibi olmasıyla doğrudan bağlantılı bir konudur. Fendoğlu, özgürlük sorununda islam, hristiyan, dinli, dinsiz tüm yazar ve eğilimleri, objektif bir bakış açısı içinde "irade-i küliye" karşısında, "irade-i cüziye"nin yazgısının konumu onu gerçekçi bir tutuma götürmüştür.
Özgürlükten "hak" kavramına geçen yazar Batı ve İslam düşünürlerinin bu konudaki görüşlerini sentezleştirmiştir. "Eşitlik" kavramında da gene karşılaştırmalı bir incelemenin varlığını gözlemlemekteyiz. Tek yönlü bakış açısı, başka bir anlatımla "evrene at gözlüğüyle" bakmak, yazarımız açısından tercih edilmeyen bir yoldur.
Soyut felsefî kavramların irdelenmesinden sonra Dr. Fendoğlu "temel hakların" İslam ve Osmanlı Hukukundaki uygulama görünümünü ele almıştır. Osmanlı Devleti içindeki siyasal kurumları Batı'yla karşılaştıran yazar burada da objektif kimliğini korumayı başarmıştır.
Kitabın ikinci bölümünde "mülkiyet" kavramına geçen Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu aynı objektif ve karşılaştırmalı yöntemle, sosyolojik temellere bağlı olarak, İslam ve Osmanh'daki kurumları ele almıştır. Kurum incelemelerinden önce "mülkiyet" kavramının değişik türlerini açıklamak ve tarihsel süreç içerisinde geçirdiği aşamaları gündeme getirmek bilimsel bir tutum ve yaklaşımı vurgulamakdır.
Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu'nun başarısı önyargısız, çağdaş ve objektif bakış açısının ürünüdür. O, ne bağnaz bir tutumla Batı'mn getirdiği kültür yapılarını reddetmiş; ne de her şey Batı'dadır deyip, kendi örf. ve adetleriyle inanç yapısını bir kenara bırakmıştır.
Kanımızca yazar İslam ağırlıklı bir Batı-İslafn içindedir. Ülkemizdeki kurumların incelenmesinde bu tür veya benzer yaklaşımlar olmadıkça sağlıklı çözümlere ulaşılamaz. Türkiye ve Anadolu bir uygarlık ve kültür geçidi köprüsüdür. Burada yaşayan tüm uluslar bugünkü Türkiye üzerinde kültür izleri bırakmışlardır. Bu gerçek bizleri ister istemez sentezci yaklaşımlara götürür. Sentez'de kiminde Batı ağırlıkta olabilir, kiminde İslam, bir diğerinde Anadolu uygarlıkları...
Dostum ve kardeşim Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu'nun başarılarının devamını yürekten dilerim.
Prof. Dr. Niyazi ÖKTEM
İstanbul Üniversitesi
Hukuk ve İletişim
Fakülteleri Öğretim Üyesi