Hukuk Sosyolojisi Açısından Türkiye′de Evlenmenin Evrimi
Hukuk Sosyolojisi Açısından Türkiye′de Evlenmenin Evrimi
Zeynep Özlem ÜSKÜL ENGİN
Sayfa Sayısı
:
414
Kitap Ölçüleri
:
16x23 cm
Basım Yılı
:
2008
ISBN NO
:
9789758406968
SUNUŞ Evlenme süreci ve evlilik ilişkisi hukuk alanında medeni hukukçuların, diğer sosyal bilimlerde ise daha çok sosyologların ve bir ölçüde de sosyal psikologların ilgi alanına denk düşen bir konu olarak incelenmiştir. Aslında hukuk sosyolojisinin de alanına giren bu konuda daha önce bu kapsamda başka bir araştırma yapılmamıştır. Hukuk sosyologlarının ve hukuk felsefecilerinin sanırım genel şikâyetlerinden biri, pozitif hukukla uğraşanların bizlerin ne yaptıklarını pek anlayamamaları ve bu kişilerin uzaktan ve aslında alanımızı hafife aldıklarını ima ederek "entellektüel konulara duyduğumuz hayranlığı takdir ettiklerini" söylemeleridir. Bu söyleme, saati azaltılan ve hatta kaldırılma tehdidi karşısında kalan ve hatta bazı üniversitelerin hukuk fakültelerinin müfredatında bulunmayan derslerimiz eşlik etmektedir. Elinizdeki çalışma, medeni hukukçuların kendi alanlarına giren bir konudaki tekeli kırma amacıyla ve pozitif hukukçulara konuya başka gözlüklerle de bakılabileceğini gösterme ve hukuk sosyolojisi gibi alanlara ilgi duymalarını sağlama iddiasıyla yazılmıştır. Elbette bu iddianın ne kadar gerçekleştirilebildiğine okuyucu karar verecektir. Disiplinler arası bir çalışma olması nedeniyle zevkli olduğu kadar, beni daha fazla çalışmaya, araştırmaya ve öğrenmeye yönelten bu çalışmanın tüm hataları elbette bana aittir. Ancak yazma sürecinde çok destek gördüğümü ve bu desteği veren herkese müteşekkir olduğumu söylemeliyim. Her şeyden önce, içimde taşıdığım suçluluk duygusunu yazmalı ve sevgili kızımdan özür dilemeliyim. Bana ihtiyaç duyduğu anlarda, ondan çalman saatlerde çalışmak beni duygusal açıdan gerçekten zorladı. Çevrenin anlayışına rağmen yine de "anne"nin bazı şeyleri daha fazla üstlenmesi gerektiğine yönelik iması, suçluluk duygumun daha da derinleşmesine neden oldu. Umarım, tam da kişiliğinin oluşma dönemine denk gelen bu süreç onda herhangi bir duygusal sıkıntı yaratmaz ve büyüyünce beni anlayışla karşılar. Bu duyguyla baş etmemi kolaylaştıran ve çalışmam için gerekli koşullan sağlayan, benden maddi, manevi desteğini esirgemeyen eşime büyük bir teşekkür borçluyum. Bulduğu kaynaklarla, kitabı bitirmem için beni motive etmesiyle, anlayışlı ve huzur dolu yapısıyla bana gerçekten de çok yardımcı olduğunu söylemeliyim. Kızımı iç rahatlığıyla emanet ettiğim (Selin′in Maya′sı) Maria Radova ise, gerçekten çalışabilmem için gereken özeni gösterdi ve Selin′e eksikliğimi hissettirmemeye çalıştı. Kardeşim Ayşe Üskül, bana Amerika Birleşik Devletleri′nden ve İngiltere′den birçok kaynak sağladı, üyesi olmadığım için giremediğim üniversitelerin kütüphanelerine onun sayesinde ulaştım. Hamburg′da Max Planck Enstitüsü′nde geçirdiğim üç ay ise, üç dilden yabancı kaynağı önüme serdi. Bu kaynakların Türkiye′ye ulaşması aşamasında ve Hamburg′da geçirdiğimiz günlerde sevgili arkadaşımız Fahri Yüksel′den unutulmaz bir dostluk örneği gördüğümü söylemem gerek. Almanca kaynakların çevirisinde, bana yardımcı olan eşime ve kendi doktora tezine ayırması gereken zamanından çaldığım Ar.Gör. Birden Güngören′e güleryüzü, nezaketi ve yardımseverliğinden ötürü teşekkür ediyorum. Doç.Dr. Melike Batur Yamaner′e ise benim için bilindik sular olmayan insan hakları alanında gerekli desteği sağladığı için minnettarım. Uzun zaman arayıp da bulamadığım kaynakları anında bana ulaştıran Doç.Dr. Gülriz Uygur, Yard.Doç.Dr. Fulya Erlüle ve Yard.Doç.Dr. Nur Kaman Karan′a da bir kere daha yardımseverliklerini gösterdikleri için teşekkür borçluyum. Bunun yanında İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi′nin kütüphanesinin kapılarını bana açan Doç.Dr. Halûk Nami Nomer′e ve kitabın basım aşamasındaki desteğinden ötürü Doç.Dr. Suat San′ya çok teşekkür ederim. Bu çalışma esnasında, sorularımla bunaltmadığımı umduğum değerli hocalarıma kıymetli vakitlerini bana ayırdıkları için teşekkür ederim: Prof.Dr. Ülker Gürkan, Prof.Dr. Niyazi Öktem, Prof.Dr. Abdullah Dinçkol, Prof.Dr. Artun Unsal, Prof.Dr. Yasemin Işıktaç, Doç.Dr. Tevfık Özcan hem bulmakta zorlandığım kaynakları bulmamda yardımcı olarak hem de her zaman kapılarının bana açık olduğu göstererek destek oldular. Ayrıca, bu çalışmanın bir kitap olarak okuyucusuyla buluşması için olanak sağlayan Beşir Kitabevi′ne ve çalışanlarına teşekkür ederim. Doktora tezimi içinde doğduğum aileme ithaf etmiştim, doçentlik tezimi ise kurduğum aileme ithaf ediyorum ... Dr. Zeynep Özlem Üskül Engin İstinye GİRİŞ Tek başına doğaya karşı mücadele etmekte yetersiz kalan insan, bu gerçek karşısında grup halinde yaşamak zorunda kalmıştır. Birlikte huzur içinde yaşa¬mak içinse belli kurallar gerekmektedir. Kurallar düzen demektir, kurallar çiğ-nenmediği sürece düzen tehdit altında değildir. İnsanlar bu nedenle, daha iyi hayat koşullarına ulaşabilmek için binlerce yıldır daha iyi bir düzen kurma çabasındadırlar. Antropolojik sıralamada en alt basamakta bulunan, Batılıların "ilkel" veya "vahşi" olarak nitelendirdikleri insanların bile, bir düzen çerçe¬vesinde yaşadıkları görülmektedir. Bu düzenin ekonomik, toplumsal, hukuki olmak üzere birçok çehresi vardır. Bu çalışmada toplumumuzun temel yapı taşı olarak ele alınan ve toplumsal hayatın ilk basamağı olan "aile"nin kurucuları "erkek" ve "kadm"ın, toplum tarafından tanınan ve onaylanan ilişkilerinin nasıl oluştuğuna göz incelene¬cektir. Toplum ve hukuki düzen tarafından tanınan ve onaylanan ilişkiye, huku¬ki düzenimizin içinde "evlilik" adı verilmektedir. Evlenme ise, bu ilişkinin ku¬ruluş aşamasıdır. Evlenme ve bunun sonucunda ortaya çıkan aile bağları, toplu¬mun önemli aynalarından biridir ve evlenmenin nasıl oluştuğuna bakarak, top¬lum hakkında önemli bilgilere ulaşmak mümkündür. Evlenme ya da kadınla erkeğin uzun süreli birlikteliği, hukuki düzenlemeleri de önceleyen bir geçmişe sahiptir. "Evlenme"nin hiçbir devlet kurumu tarafın¬dan yaratılmadığı, ancak daha sonraları hukuk eliyle düzenlendiği bilinmek¬tedir.1 Malinowski′nin Malinezya′da Trobriand adalarında yaşayarak yaptığı gözlemler sonucunda ilkel olarak adlandırılan kabilelerde de evlenmenin varol¬duğu sonucuna ulaşılmıştır.2 Hatta ailenin ve evlilik hayatının biyolojik kökeni¬nin, henüz bugünkü anlamda "insan" olmadan önce de varolduğu ileri sürül¬mektedir.3 İlkel kabilelerde de kendilerine has nedenlerden ötürü evlilik vardır. Tüm toplumlar, cinsel ilişki ile toplum tarafından tanınan ve kabul edilen evlilik Can, Cahit; Oluşum Süreci İçerisindeki, Hukuk Sosyolojisi, S Yayınları, Ankara, 1989, s. 3. Malinowski, Bronislaw; Vahşilerin Cinsel Yaşamı, Çev.: Saadet Özkal, Kabala, İstanbul, 1992, s. 99-121. Queen, A. Stuart/Habenstein, Robert W./Adams, John B.; The Family in Various Cultures, 3. Bası, J.B. Lippincott Company, Philadephia ve New York, 1967, s. 5. birliği arasında bir fark görmektedir. Hukuki sonuçları olmayan cinsel birlik¬teliğe zıt olarak, evliliğin bir kadınla bir erkeğin ilişkisini düzenlediği görül¬mektedir. Bu birliktelikten doğan çocuklar da, serbest birleşmelerden doğan¬lardan farklı görülmektedir. Bu, tarih boyunca, değişik toplumlarda varolan bir özelliktir. Örneğin Antik Yunan′da evlilik dışı doğan çocuklar mirastan pay alamamaktaydılar. Erkek çocuk için evlilik dışı doğmuş olmak daha da ağır sonuçlara yol açmaktaydı, çünkü evlilik dışında doğmuş olmak siyasi hayata girmeye olanak tanıyan yurttaşlık haklarından da mahrum kalınmasına neden oluyordu4. Evlilik dışı çocuğun mirastan mahrum kalması ya da yarım hisse alması uzun yıllar boyunca geçerli bir hukuk kuralı olarak yürürlükte kalmıştır. Hukuk düzeni, fiili birliktelikleri birçok ülkede yüzyıllar boyunca tanımamıştır. Buradan çıkaracağımız sonuç şu olmalıdır: Toplumlar evliliğe önem vermişler ve buna bir takım sonuçlar bağlamışlardır. Bazı toplumlarda evlenmenin önemi çok ön plana çıkmış ve bekârlık ya yasaklanmış ya da hoş karşılanmamıştır. Örneğin Eski Roma′da, bekârlık hem kendisi hem de bekâr olan kişinin ailesi için mutsuzluk kaynağı olacağı düşüncesiyle yasaklanmıştır. Elbette, bu ya¬saklamanın altında aynı zamanda Roma İmparatorluğu′nda nüfusun artması ve İmparatorluğun devamına ilişkin bir tedbir yatmaktadır. İnka′larda ise bekârlık her iki cinse de yasaklanmakta ve kraliyet müfettişleri her sene ülkeyi katederek bekârları toplamakta ve onları bir araya getirmektedir. Bir araya gelmiş bu be¬kârlar topluluğu burada kendilerine uyan eşlerini bulmaktadır5. Geleneksel top¬lumlarda, hem toplumsal statü kazanma hem de varlığını sürdürme kaygısının bekârların sayısının azalmasına etki ettiği bir gerçektir.6 Gerek tarih öncesi kalıntılar, gerek sosyal antropolojik araştırmalar bize her dönemin kendine özgü hayat biçiminde, yine kendine özgü kadm-erkek ilişkileri olduğunu göstermektedir. Bu ilişkiler, kadın ve erkeğin doğasının bir gereği ola¬rak ortaya çıkmıştır ve aslında beslenmek, üremek ve ölmek gibi biyolojik bir kökene sahiptir. Ancak, bu konu dinler açısından günahlarla örülü bir biçimde ele alınmış, sosyolojide insan neslinin devamının bir koşulu olarak değerlen¬dirilmiş, siyasette devletin önemli çıkarlarının kendisine bağladığı önemli bir Ghasarian, Christian; Introduction â l′Etude de la Parente, Editions du Seuil, Paris, 1996, s. 114. Ghasarian, a.g.e., s. 114. Ghasarian, a.g.e., s.l 14. olay olarak görülüp üzerinde bir hukuk politikası oluşturulmuş, kanunlarla düzenlenmiştir.7 Evlenme, her toplumda bir yanıyla toplumsal bir kurum, diğer yanıyla ise özel hayatı şekillendiren ve hukuki sonuçlar doğuran bir sözleşmedir. Evlenme, bir kadınla bir erkeğin ya da daha çok sayıda kadınla bir erkeğin ya da birçok kadınla bir erkeğin veya son yıllarda bazı ülkelerde görülen şekliyle, iki kadının ya da iki erkeğin ilişkisinde, bu birliğe girmeyi kabul ettikleri andan itibaren, geleneklerle ya da kanunlarla belirli haklara sahip olması ve yükümlülükler altına girmesidir. Haklar ve yükümlülükler toplumdan topluma değişebilmek¬tedir, bu nedenle bu hakların ve yükümlülüklerin ne oldukları genel tanımın içine girmezler. Ama bu yine de evlilik konusunda birçok benzerliğin de olma¬yacağı anlamına gelmez. Evlenme, her zaman için kiminle cinsel ilişkiye girile¬ceğini belirler. Bu, aynı zamanda, evlenilmeyen kişilerle bir sınır çizmeye yarar. Evliliğin bundan başka önemli bir işlevi daha vardır: Tarafların mülkiyet ve mi¬rasa ilişkin haklarım değişik şekillerde etkileyebilir. Bunun dışında doğacak ço¬cukların babasının da kim olduğu kural olarak belirlenmiş olur.8 Bu çalışmada, evliliğin kurulmasına kadar geçirilen süreç incelenecektir. Medeni Kanun′da evlenmenin birçok sonucu düzenlenmiştir ve her madde ayrı bir araştırma konusuna temel olabilir. Bu nedenle ele alınan konunun enine bo¬yuna tartışılabilmesi açısından sınırlama bir gereklilik olarak karşımıza çıkmış¬tır: Dolayısıyla evlenmenin hukuki sonuçları bu çalışmanın kapsamının dışında tutulmuştur. Konumuza ilişkin ikinci sınırlama ise, konunun belirli bir toplum açısından incelenmesi olmuştur. Ne de olsa her toplumda evlenmenin ortaya çıkma süreci kültürel, ekonomik, tarihi nedenlerden etkilenerek farklı özellikler gösterir. Ülkemizde çeşitli nedenlerle "Türk" sözcüğünü kullanmak belirli hassasiyetlere dokunmaktadır. Burada tarihçilerin Türk olarak niteledikleri toplulukların konu edildiği ve bugün bu topraklarda yaşayan herkesin, etnik kimliklerine bakmadan vatandaşlık bağı çerçevesinde Türk olarak nitelendiri¬lerek bu çalışmada ele alındığını, herhangi bir ırkın ya da etnik kimliğin vurgu¬lanması gibi bir amacın güdülmediğini belirtmek gerekir. Evrim bir süreci içermektedir. Bu süreç incelenirken, konunun üç boyutlu bir zaman algısı üzerine inşa edildiğini belirtmek gerekir: Türkiye′de evlenmenin dünü, bugünü ve yarını bu incelemenin her bir bölümünü oluşturmaktadır. Bi- Köteli, Argun; Evliliğin Hukuki Niteliği ve Evlilik Dışı Beraberlikler, Kazancı Kitap Ticaret, İstanbul, 1991, s. 5. VVestermarck, Edward; The History of Human Marriage, C: I, MacMillan and Co., Londra, 1921, s. 26-27. rinci bölüm aslında bugünün anlaşılmasına yardımcı olması açısından bir temel niteliğindedir. Türkiye′de yaşayan bazı gelenekler hukuk kurallarıyla çelişebil-mektedirler. Bu geleneklerin bir kısmı tarihin geçmiş sayfalarından günümüzün toplumsal hayatına kadar etkilerini sürdürmüşlerdir. Bugün yaşadığımız bazı so¬runların kökeninde eski alışkanlıklarımızın, örf ve adetlerimizin ne kadar yattığını anlamak için tarihi verilerden yararlanma yoluna gidilmiştir. Hukuk, bir sosyal bilim olarak, konusunu temel olarak insandan almaktadır. İnsan da topluluklar halinde yaşamakta olduğundan, hukuk ile sosyoloji arasın¬da konu ortaklıklarının bulunduğunu sıklıkla görebiliriz. Ancak, sosyoloji ile hukuk zaman zaman aynı konular üzerine eğilse de, her bilimin araştırma meto¬du, sorun çözme yöntemi farklı olduğundan, varılan sonuçlarda bakış açısının farklılığı göze çarpacaktır. Ancak bu farklılık, aynı zamanda, hukuk ile sosyo¬loji arasında bir bilgi alışverişi olacağının da işaretlerini verir. Bu çalışmanın özellikle ikinci bölümünde bu iletişimin kopmamasına dikkat edilmiştir. Hukuk, toplumu düzenlemeye çalışırken "olması gereken"e ilişkin bir mü¬kemmellik idealinden yola çıkmakta, sosyoloji ise toplumsal gerçekliğin ne olduğunu araştırmaktadır. Bu nedenle, hukuk ve sosyoloji söz konusu olduğun¬da, karşımıza toplumsal gerçekliğe yönelik idealleştirilmiş bir tasarım ve haya¬tın tüm sorunlarıyla kendi maddi gerçekliği çıkmaktadır.9 Bu nedenle, hukuk her ne kadar ideal bir düzen yaratma çabasındaysa da, toplumsal gerçekliğin her zaman ona uymadığı görülmektedir. Toplumu düzenleyenler de bunun farkında olduklarından, insanların gönül rızasıyla hukuka uymayabileceklerini öngördük¬lerinden, hukukun yaptırım gücüne sahip olması da gerekmiştir. Nitekim, huku¬ku diğer kurallardan ayıran da bu olmuştur. Yaptırım gücüne sahip olan bir hu¬kuk kuralının yaygın kabul görmesi de önemlidir. Çünkü yaptırım tehdidi olma¬sına karşın, bir hukuk kuralı, hiç kimse tarafından uygulanmıyorsa, zaman için¬de kadük olacaktır. Hukuk gibi, insanların davranışlarını, tutumlarını düzenleyen başka kural¬ların da olduğunu biliyoruz. Görgü kurallarından, örf ve adet kurallarına kadar geniş sayılabilecek bir yelpazede birçok değişik kuralın günlük yaşantımızı etkilediği açıktır. Tüm bunlar, pozitif düzenlemelere ters düşmediği sürece sorun teşkil etmezler. Hatta, örf ve adete ilişkin bir kuralın, zaman içerisinde, örf ve adet hukukuna da kaynaklık ettiği görülebilir, ancak bunun için bu kural- Özcan, Mehmet Tevfık; Hukuk Sosyolojisine Giriş, Kavim Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 4. ların pozitif hukuk kurallarının oluşturduğu düzene aykırı bulunmaması ve devlet desteğine sahip bulunması gerekmektedir.10 Ancak, hukukun ideal olana yöneldiğini bildiğimize göre, toplumsal ger¬çekliğin her ne kadar öyle olması istense de, hukuki düzenlemelere ters düşebi¬leceği alanlar olabilir, pozitif düzenlemelerin bir kısmının yaygın kabul gör¬mediği yöreler, bölgeler olabilir. Bunların, hukuktan da önce oluşan ekonomik, tarihsel, toplumsal sebepleri, özellikle de üretim şekline, üretilenin dağıtılması ve paylaşılması biçimine ilişkin nedenleri vardır. Sosyoloji, bu noktada, bize insanlararası ilişkilerin konumu, bu ilişkilerin düzenlilikleri hakkında bilgi sağ¬layarak, bu bilgilerin kullanılması halinde, hukukun toplumsal hayatı düzenleme idealini daha etkin bir biçimde gerçekleştirebilmesi için gerekli verileri sağla¬maktadır. Pozitif düzenlemenin öngördüğünden sapma bir olguysa, bu sapmaya ilişkin veriler sosyolojinin yardımıyla sağlanabilir, böylece hukuk kuralının düzenlediği alana kayıtsız kalınıp kalınmadığı, neden kayıtsız kalındığı ya da hukuk kuralının ihlali söz konusuysa, neden ve ne ölçüde ihlal edildiği anlaşıl¬maya çalışılır. Bu verilerden yararlanarak, hukukun daha etkin bir görünüm alması sağlanabilir, böylelikle hedeflenen düzen idealine yaklaşılmış olacaktır. Bu nedenle, ikinci bölümde, Medeni Kanun′un evlenmenin kuruluş sürecine ilişkin getirdiği hukuki düzenlemeye, hangi gelenek ve göreneklerin, neden ay¬kırı düştüğü saptanmaya çalışılacaktır. Evlenmenin oluşması esnasında toplum¬da görülen bazı adetler Medeni Kanun tarafından yok sayılmıştır. Oysa, daha sonra bu çalışmada ele alınacak adetler, görenekler, gelenekler yüzyıllardır top¬lumumuzda uygulanmaktadır. Yüzünü Batı medeniyetine dönmüş bir medeni kanun için bunları yok saymak, siyasi ve felsefi bir tercihtir. Varolan toplumsal gerçekler ile olması gerekeni yansıtan hukuk arasında bir farklılık varsa, bunu araştırmak hukuk sosyologlarının görevidir. Hukuk ile toplumsal gerçekler ara¬sında, siyasi bir tercih yapılarak, bilerek ve isteyerek farklılık yaratılabilir. Çün¬kü, hukukun "olanlara" çare bulmak gibi bir işlevi olmasının yanında, "olmasını istemediklerini" engellemek, toplumu daha ileriye götürmek gibi işlevleri de vardır. Medeni Kanun İsviçre′den iktibas edilirken yapılmak istenen tam da budur: Toplumu dönüştürmek, Batılı olmasını sağlamak. Ancak, geçen yıllar bize göstermiştir ki, Medeni KanunTa ulaşılmak istenen hedefe tam olarak ulaşılamamıştır. Ne "imam nikâhı" terimiyle adlandırılan birliktelikler toplum nezdinde "evlenme" olarak görülmekten vazgeçilmiş, ne bu tür birlikteliklerden doğan çocuklara toplum tarafından evlilik dışı bakılmış, ne de başlık parası, berdel gibi adetler ortadan kalkmıştır. Hukuk, bir yandan bunları görmezden Gürkan, Ülker; Hukuk Sosyolojisine Giriş, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005, s. 50; Can, a.g.e., s. 1-2. gelmiş, bir yandan da örneğin imam nikâhı ile gerçekleş(mey)en evliliklerin sonucunda doğan çocukların nesepleri beş yılda bir çıkarılan kanunlarla düzeltmeye çalışmıştır. Hukuk sosyolojisi, insan ilişkilerinin daha rasyonel bir şekilde hukuk tara¬fından düzenlenebilmesi için yasama faaliyetine yardımcı olmalıdır. Hukuk, toplumsal mühendislik işlevini yüklenebilmek için toplumla bağını koparma¬mak zorundadır. "01an"ın ne olduğunu anlamak, "olması gereken"e yönelik yapılan düzenlemelerin etkinliğini artıracaktır. Özellikle hukuk düzenine aykırı olmasına karşın, değişmeden, uzun yıllardır yaşamaya devam eden örf ve adetler söz konusuysa, bunların neden varolduklarını ve toplumun bunlardan vazgeçmediğini anlamak, bu konularda bir değişiklik yapmak istendiğinde, hukuki düzenlemenin daha etkin ve yaygın bir kabul görmesini sağlayacaktır. Bu durumda, hukuk toplumsal mühendislik işlevini de rahatlıkla yerine getirmiş olur. Evlilik, yüzyılları kapsayan uzun bir zaman dilimi içerisinde hep bir erkekle bir kadının beraberliği olarak düşünülmüştür. Ancak, yirminci yüzyılda başla¬yan ve bu yüzyılda da devam eden insan hakları alanındaki gelişmeler, artık aynı cinsten olanların da evlenebilmeleri konusunu tartışmaya açmıştır. Ayrıca, Batı′da aile kurumunun bir krizin tam ortasında olduğunu düşündürecek kadar fiili birliktelik bulunmaktadır. Batı′da toplumsal birçok gelişme olurken, hukuk bunları arkadan takip etmektedir. Medeni Kanun′unu İsviçre′yi model alarak oluşturan Türkiye′nin Batılı olma macerası devam etmekte, Avrupa Birliği′ne katılmayı istemektedir. Avru¬pa Birliği′ne dahil olan ülkelerden bir kısmı evlilik dışı ilişkilere belirli haklar tanımış ve homoseksüellerin evlenmesine ya da evlilik benzeri bir statünün sağladıklarından yararlanmasına izin vermişler, bu amaçla gerekli kanuni düzenlemeleri yapmışlardır. Avrupa Topluluğu′na üye olduğumuz "o gün" gelirse, bu ülkede muhafaza¬kârlığın en fazla kendini belli ettiği alan olanlardan biri olan "aile" kurumu bundan nasıl etkilenecektir? Üçüncü bölümde, Avrupa Birliği′ne üye ülkelerde hem fiili birlikteliklerin hem de homoseksüellerin birlikteliklerinin hukuk düze¬ninde nasıl varoldukları anlamaya ve Türkiye′deki durum ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bir Türk erkeğinin başlık parasını vererek "aldığı bir kız" ile yaşa¬dıkları apartmandaki karşı komşularının evli bir eşcinsel çift olduğunu düşün¬mek... Bu nasıl bir Türkiye olurdu? İşte tüm bunların yanıtını aramak, bulama-sak da bir tartışma ortamı yaratmayı ummak bu çalışmanın motivasyonunu oluşturmaktadır. İÇİNDEKİLER Sunuş V İçindekiler VII Kısaltmalar XV Giriş 1 Birinci Bölüm Türkiye′de Evlenmenin Tarihsel Süreci A. Islamiyetten Önce Türk Ailesinin Genel Özellikleri 8 I. İslamiyet Öncesi Çokkarılık 9 II. Akraba Evliliği 12 III. İlk Evlenme Yaşı 12 IV. Evlenmede Toplumsal Denklik 12 V. Nişanlılık 13 VI. Evlenme 16 VII. Değerlendirme 16 B. Islamiyetin Kabulü Sonrasında Türklerde Evlenme 17 I. Genel Olarak İslam Hukukuna Göre Evlenmenin Gerçekleşme Süreci 17 1. Nişanlılık 19 2. Evlilik 22 II. İslamiyet Sonrası Türk Devletlerinde Evlenme 26 1. Osmanlı İmparatorluğu Öncesinde 26 2. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi 27 a) Osmanlı İmparatorluğu′nun Kuruluşundan Batılılaşma Hareketlerinin Başlamasına Kadar Geçen Dönem 28 aa) Osmanlı Imparatorluğu′nda Aile Hukukunun Özelliği 29 bb) Osmanlılarda Nişanlanma 30 cc) Osmanlı Imparatorluğu′nda Evlenme Töreni 31 dd) Osmanlılarda Çokkarılık 36 b) Tanzimattan Sonra Osmanlı Imparatorluğu′nda Ortaya Çıkan Değişimler (Modernleşme Dönemi) 38 aa) Tanzimat Dönemi′nde Yapılan Hukuki Değişiklikler ve Mecelle 42 bb) Osmanlı Hanedanına İlişkin Nizamname 47 cc) Hukuk-ı Aile Kararnamesi 49 III. Değerlendirme 54 C. Türkiye Cumhuriyeti Ve Modernleşme Projesi 56 I. Medeni Kanun Öncesinde Hazırlanan Aile Kanunu Tasarıları 56 1. 1923 Tarihli Hukuk-ı Aile Kanunu Layihası 56 2. 1924 Tarihli Hukuk-ı Aile Kanunu Layihası 58 II. Medeni Kanun′un Resepsiyonu ve Yaratılmak İstenen Aile Modeli 60 III. Medeni Kanun Değişiklikleri 67 IV. Değerlendirme 72 İkinci Bölüm Yaşayan Hukuk ve Evlenme A. Küçük Yaşta Evlenme 84 I. İlk Evlenme Yaşını Etkileyen Faktörler 85 II. Türkiye′de İlk Evlenme Yaşına İlişkin Araştırmalar 89 III. İlk Evlenme Yaşının Küçük Olmasının Yarattığı Sakıncalar 91 1. Cehalete Yol Açması 91 2. Mutsuzluk Sebebi Olabilmesi 93 3. Nüfusun Çok Artmasına Neden Olması 94 4. Çoğu Zaman Sadece "İmam Nikahıyla Olması" 95 5. Küçük Yaşta Evlenenlerin Şiddete Daha Çok Maruz Kalabilmesi 95 6. Küçük Yaşta Evlenenlerin Bağımsız Olamaması 96 IV. Değerlendirme 97 B. Akraba Evliliği 98 I. Evlenme Engelleri 99 II. Akrabalık Kavramı 102 III. Kan Hısımlarıyla Yapılan Evlilikler 103 IV. Sihri Hısımlarla Yapılan Evlilikler 108 V. Akraba Evliliklerinden Beklenen Yararlar 110 VI. Akraba Evliliklerinin Sakıncaları 111 VII. Değerlendirme 112 C. Evlenmede Rıza ve Eş Seçme Özgürlüğü 113 I. Medeni Kanun′un Kabulünden Sonra Evlenmede Rıza 116 II. Görücü Usulü ile Evlenme 121 III. Beşik Kertmesi 126 1. Tanım 127 2. Tarihçesi 127 3. Uygulandığı Yerler 128 4. Beşik Kertmesinin Nedenleri 129 a) Yakınlık Kurma 129 b) Ekonomik Neden 129 c) Akrabalık 130 d) Demografik Dengesizlik 130 e) Toplumsal Neden 130 5. Beşik Kertmesinin Usulü 130 6. Beşik Kertmesinin Sonuçları 131 7. Beşik Kertmesinin Bozulması 131 8. Beşik Kertmesi ve Hukuk 132 IV. Değerlendirme 134 D. Başlık Parası 135 I. Genel Olarak 135 II. Türkiye′de Başlık Parası 139 III. Başlık Parasının İşlevleri ve Yarattığı Sorunlar 142 IV. Başlık Parasının Görünüm Şekilleri 148 V. Hukuki Düzenleme Açısından Başlık Parası 150 1. Hukuki Düzenlemenin İzlediği Süreç 150 2. Doktrindeki Görüş Ayrılıkları 154 3. Konuyla İlgili Çelişen Yargıtay Kararları 158 4. İdarenin Aldığı Önlemler 159 VI. Değerlendirme 161 E. Berdel 164 I. Tanım 164 II. Berdel Evliliğinde Karşılıklılık İlişkisi 166 III. Berdelde Uygulanan Kadın Mübadelesinin Biçimleri 168 1. Berdel ve İçevlilik 168 2. Kan Davası ve Berdel 169 3. Kız Kaçırma Sonucu Berdel 172 4. Zamana Yayılmış Berdel 173 IV. Berdelin Usulü 174 V. Berdelin Doğurduğu Sorunlar 175 VI. Değerlendirme 178 F. Resmi Nikâh Olmaksızın Yapılan Dini Tören (İmam Nikâhı) 181 I. Hukuki Düzenleme 181 II. Resmi Nikâh, Toplumsal Dönüşüm ve Bazı İstatistiksel Veriler 182 III. İmam Nikâhının Nedenleri 188 1. Medeni Kanun Uygulamasına Alışamama 188 2. Kumalık 189 XI 3. Küçük Yaşta Evlenme 191 4. Mezhep 192 5. İhmalkârlık 192 6. Kadının Kısır Olup Olmadığının Anlaşılması 193 7. Ekonomik Neden 193 8. Eğitimsizlik 194 9. Toplumsal Kabul 194 IV. İmam Nikâhının Yarattığı Sorunlar 194 V. Değerlendirme 197 G. Çokkarılık (Kumalık) 201 I. Kumalığın Nedenleri 202 1. Genel Olarak 202 2. Ülkemizde Çokkarılığın Nedenleri 204 a) Eğitimsizlik 204 b) Çocuk Sahibi Olma Arzusu 205 c) Kadının İnsan Olarak Değersiz Bulunması 208 d) Kan Davalarının Olması 210 e) Yakınlık Kurmak, Akraba Olmak İçin 210 f) Erkeğin Canı Kuma İstediği İçin 211 g) Zenginlik ve Güç Göstergesi Olarak Kumalık 211 h) Din ve Mezhep Faktörü 212 ı) İlk Evliliğin Sevgi Temeline Dayanmaması 213 i) Göç 213 II. Ülkemizde Kumalığın Yaygınlığına İlişkin Veriler 214 III. Kumalığın Yarattığı Sorunlar 215 IV. Değerlendirme 220 Üçüncü Bölüm Değişen Dünya ve Evlilik A. Fiili Birliktelikler 227 I. Evliliğin Fiili Birliktelikler Karşısında Savunusu 227 II. Avrupa′da Çeşitli Aile Modellerinde Fiili Birliktelikler 233 1. Genel Olarak 233 2. Aristokrat Aile Modeli 234 3. Köylü Ailesi Modeli 236 4. Burjuva Aile Modeli 237 5. İşçi Ailesi Modeli 238 III. Modası Geçmiş Bir Kurum: Evlilik 240 1. Sosyo-Ekonomik Nedenler 241 a) Kadının ve Erkeğin Aile İçindeki Değişen Rolü 243 b) Dinin Etkisinin Azalması 245 2. Modern Ailenin Krizi 246 3. Hukuki Nedenler 250 4. Evliliğin İdeolojik Eleştirisi 252 5. Yeni Aile Modelleri 258 IV. Yakın Dönemde Avrupa′da Fiili Birliktelikler 260 1. 1970 Öncesi 260 2. 1970 Sonrası 261 V. Bazı Avrupa Ülkelerindeki Fiili Birlikteliklere İlişkin Düzenlemeler 266 1. Kuzey Avrupa Ülkeleri (İsveç, Norveç, Danimarka) 267 2. Güney Avrupa Ülkeleri (İspanya, İtalya, Yunanistan, Portekiz) 275 3. Fransa 282 a) Fiili Hayat Ortaklığı 282 b) Medeni Dayanışma Anlaşması (Pacs) 287 4. Almanya 291 5. İngiltere 294 6. Hollanda 294 7. Belçika 297 8. İsviçre 299 VI. Türkiye′de Fiili Birliktelikler 300 1. Sosyolojik Açıdan 300 2. Hukuki Açıdan 301 VII. Değerlendirme 306 B. Homoseksüel (Gey-Lezbiyen) Birlikteliği 307 I. Toplumsal Cinsiyet, Feminizm ve Homoseksüellik 308 II. Klasik Aile ve Gey-Lezbiyen Evliliğine İlişkin Tartışmalar 310 III. Homoseksüel Birlikteliklerin Tanınması Taleplerinin Sebepleri 314 1. Eşitlik, Özgürlük ve Demokrasi 314 2. "Normalleşme" Arzusu 317 IV. Katolik ve Protestan Mezheplerinin Hoşgörü Sınırları 319 V. Hukuki Açıdan Homoseksüeller Birliktelikler 321 VI. Homoseksüel Birliktelik Modelleri 323 1. Evlenme 326 2. Kayıtlı Birliktelik 335 3. Medeni Birliktelik 343 4. Homoseksüeller ve Dini Nikâh 345 VII. İnsan Hakları Açısından Homoseksüellerin Birliktelikleri 346 VIII Türkiye ve Homoseksüel Evliliği 354 1. Homoseksüel Evliliğin Sosyolojik Değerlendirilmesi 354 2. Hukuki Düzenleme 357 IX. Değerlendirme 362 Sonuç 365 Kaynakça 371