Vedat Kitapçılık
Kargo Gönderim Saatleri;
Hafta İçi Saat 16:00 'ya kadar
Cumartesi Saat 11:00 'e kadar
Kartlarına Taksit
Seçeneklerimiz Vardır!
Banka Hesap Bilgilerimiz
Destek
HATTI
0212
240 12 54
240 12 58
Favori
Listenizde
Ürün Yok!
Sepetinizde
Ürün Yok!
Yeni Çıkan Yayınlar:      Mart (135)      Şubat (116)      Ocak (139)      Aralık (134)

Evrensellik ve Tekillik Arasında İnsan Hakları

Evrensellik ve Tekillik Arasında İnsan Hakları



Sayfa Sayısı
:  
189
Kitap Ölçüleri
:  
13x19 cm
Basım Yılı
:  
2012
ISBN NO
:  
9786055339067

22,00 TL

Bu ürün şu anda stoklarımızda yok!
Yazarın diğer ürünlerine gözatmanızı tavsiye ederiz...











ÖNSÖZ İnsan Haklan Evrensel Beyannamesi 2008 yılının sonu itiba¬riyle 60 yaşını doldurmuştur. Birleşmiş Milletler, bu görkemli eserle, medeniyeti insan haklan değerleri temelinde tekrar inşa etmek için tarihte yeni bir sayfa açmak istemişti. Ama ne yazık ki, son yıllarda, bu insani ve medeni proje iktidar oyunlarına, siyasal ve ideolojik çıkarlara, kültürel ve dinsel referansların çe¬kişmesine tanıklık etmiştir... Kısacası, insan haklarının evrensel-leştirilmesine dönük proje oybirliğiyle gerçekleşmemektedir. Mesele henüz kapanmaktan uzaktır; insan haklarının evrenselli¬ğine anlamını kazandırmak için hâlâ katedilmesi gereken bir yol vardır. Bununla birlikte, temel haklar, artık belli bir ideolojik ve siya¬sal bloğun söylemi olmadığı gibi, bazı kültürlerin tekelinde de değildir. Bu haklar evrenselleşmiştir; ama evrenselleşmeyle bir¬likte, kültürlerin çeşitliliğiyle karşı karşıya kalmıştır; ve kuşku¬suz, insan hakları, bu bakımdan, yeniden düşünülmelidir. Bu tür bir çaba kolay değildir, zira insan haklarının evrenselleştirilmesi-nin önünde hâlâ iki engel vardır: birincisi, tarihselcüik, ve ikin¬cisi, kültürcülük. Tarihselcilik, davranışlarımızın ve kamusal eylemin kuralları¬nı sadece hukuksal deneyimden yola çıkarak meşrulaştmr: Tarih, hakların kaynağı olarak olarak görülür ve öyle de kalmalıdır. Hak, bir halkın tarihinden kaynaklanır. İnsanın eseridir; insan tarafından kutsallaştırılır. Bu dar bakış açısı, hukuksal düşüncenin ilerlemesine katkıda bulunmaz; ilerlemenin yadsınmasına götürür. İnsan hakları felse¬fesi kökünden geçersiz kılınır; çünkü her ulus (Afrika ve Asya ülkeleri, Müslüman ülkeler, vs.), kendi otantikliğini ve özgüllügünü üstün kılmak ister. Böylece tarih, gülünç duruma düşen bir kimlik adına, evrenselciliğe, gezegenin Batılılaştırılmasma karşı koyar. Selefilik ve Gandhicilik, bu bakış açısının iki örneğidir sadece. İnsan hakları ve bu hakların evrenselliği karşısındaki ikinci engel kültürcülüktm. Kültürcülük; kültürü, hakların yüce temeli ve tarihselciliğin tamamlayıcısı olarak görür, ama küçük bir farkla: Kültür hazır bir veri olarak görülür, kültür içimizdedir, bizde ikâmet eder. tavırlarımızı ve düşünme tarzlarımızı belirler, her birimizin kimliğini ortaya koyar. Tarihselcilik belli bir boşluk ve yorum payı bırakır; ama kültürcülük zaman ve otantiklik kav¬rayışımızı damgalar. Kültürcülük, ölüme ve yaşama ilişkin, ′di-ğerleri′ne ilişkin, yaradılışa ilişkin, yeniliğe ilişkin, sorumluluğa ilişkin ve değerlere ilişkin tavrımızı meşrulaştınr. Sonuç, her medeniyetin kendi "hak′kını oluşturması, ve her¬hangi bir üstünlüğün, herhangi bir evrenselliğin söz konusu ola¬mamasıdır. Mesele, çözülmüş olmaktan uzaktır. Bu iki tezin sonuçlan ağırdır. İnsan haklan her kültürün dilin-dedir; ama bazı medeniyetlere dayatılan tiranlık da o yoldan geçebilmektedir. Bilhassa Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında karşılıklı "ha¬sımlık" (Amin Malouf, le Dereglement du ınonde, Grasset, 2009) algısına yol açan şey. işte bu tarihselci ve kültürcü bakış açısıdır. Bazılarına göre, İslam. Batı′nın göklere çıkardığı değerleri be¬nimseyemez; bazılarına göreyse, Batı, yalnızca bir hâkimiyet ve köleleştirme arzusuyla hareket eder. Bu iki tavır, S. Huntington′ın "medeniyetler çatışması" tezini doğurmuştur; sayısız tali zararlara (2001′den beri terörizme, Af¬ganistan ve İrak savaşlarına, Kuzey ile Güney′i ayıran yeni tör¬püler kabilinden duvarların dünyanın çeşitli yerlerinde yüksel¬mesine) ve iki trajik sonuca yol açmıştır: 1) Müslüman dünyanın, kendi özgül kimliği olarak gördüğü şeyin arkasına hapsolması, Kuzey′in huzuru ve istikrarı karşısında Güney′in ortaya koyduğu tehlikenin ve kültürel farklılığın etrafında kümelenen önyargı, kin ve nefretlerin şiddetlenmesine fazlasıyla katkıda bulunan araçların ve siyasetlerin patlak vermesi. Günümüzde artık sınırlarına ulaşan bu iki duruş, kimlikten kaynaklanan gerilimlere, bolca şiddete ve kabul edilemez nefretlerden başka bir şeye yol açmamıştır. Obama′nın iktidara geldi¬ğinden beri kendini adadığı pedagojik faaliyet, tansiyonu düşüre¬bilecek ve Batı ile Doğu arasındaki diyalogu saygı ve eşitlik temelinde tekrar inşa edebilecek bir nitelik taşımaktadır (Kahire konuşması, 4 Haziran 2009). Bu çaba faydalı olsa da, ancak ve ancak Avrupalı ülkelerin de aynı şeyi somut bir biçimde yapma¬ları halinde verimli sonuçlar üretebilecektir. Ama Avrupa′nın bugünkü problemi, değerlerini dünyaya kabul ettirmek istememeleri, hatta tam da aksine davranmalarıdır: Avrupa, diğerleriyle olan ilişkisinde kendi değerlerinden sürekli vazgeçmiştir, ve bilhassa, din ve kültürü ayrılığa yol açan unsur¬lar haline getirmiştir (Türkiye′nin Avrupa Birliği üyeliği meselesi). Bu muğlaklığı ve ayrımcılığı kaldırmadığımız sürece, ′evrensellik′ kavramı anlamını giderek kaybedecek ve bir hayal ya da sadece bir yanılsama haline gelecektir. Ama şu gerçeği bir kez daha hatırlamak da gerekir: İnsanlık ′Birdir. Çeşitlidir, ama ′Birdir. Bu nedenle, başkalarının bu ilkeleri benimsemeyeceği bahanesiyle temel ilkelerde ısrarcı olmamak kabul edilemez. Avrupa için ayrı ′insan hakları′, Afrika için ayrı ′insan hakları′, Müslüman dünya için ayrı ′insan hakları′, Asya, vs. için ayrı ′insan hakları′ yoktur. İnsan her yerde aynıdır ve hiç kimsenin tiranlığına maruz kalmamalıdır. Hem "insan haklarf′nın evrenselliğini hem de "kültürel" öz¬güllüklerin kaçınılmazlığını kabul ettiğimizde, hassas bir mese¬leyi çözüme kavuşturmamız gerekir: "İnsan hakları"nın evren¬selliğinden vazgeçmeli miyiz? Bu iki yaklaşım da bütünüyle tatmin edici değildir. Birincisi tehlikeli bir rölativizme, ikincisi ise, kültürlere ilişkin kabul edilemez bir hiyerarşiye götürebilir. Eli¬nizdeki kitabın yazarları, işte bu önemli meseleye bazı yanıtlar vermeye çalışmaktadır. Ama kültürel mesele, birkaç yıldır sahip olduğu özel öneme rağmen, ′ekonomik düzey′ meselesini gölgelememelidir. "Kal¬kınma hakkı" -bir insan hakkı olarak-, dünya çapında hâlâ zan¬nettiğimiz kadar net değildir. Bu alanda da, aşırı basitleştirmeler¬den kaçınılmalıdır. "Kalkınma hakkı", içinde bulunduğumuz ko¬şullara ve uyguladığımız kamu politikalarına bağlıdır. Her halükârda, mevcut durum itibariyle, "kalkınma hakkf′na verilen yanıtlar umutları karşılamaktan hâlâ uzaktır. Belki de bu¬nun nedeni, insanlığın, hâlâ, ulus bencilliğiyle, zenginliğin belli bir azınlık tarafından zaptedilmesiyle, piyasanın hâkimiyetiyle, demokrasi eksikliğiyle ve eşitsizliklerin ağırlaşmasıyla bunalmış olmasıdır. Ancak şurası da dikkate alınmalıdır ki, hak, kültürleri ve me¬deniyetleri aşmaktadır; insanlığın ortak mirasıdır. Bu açık gö¬zükmekle birlikte, herkes tarafından kabul edilmiş olmaktan da uzaktır. Ama kuşkusuz, çelişkili siyasal söylemlerin ve çatlak seslerin ötesinde, hiç kimse, demokrasinin içkin değerini ve insan haklarına saygı gösterme yükümlülüğünü reddedemez. Bu bakımdan, yol bütünüyle katedilmemiştir; ama artık, en¬gellere rağmen, başka yola sapmanın mümkün olmadığını dü¬şünmek makul gözükmektedir. Bu engeller, esas itibariyle iki tanedir: 1) Demokrasinin bir manipülasyon aracı olarak kulla¬nılması; 2) İnsan haklarının, özel ekonomik çıkarların bir aracı haline getirilmesi. Her şeyin küreselleştiğini unutmamak gerekir: ekonomi, kül¬tür, bilim, enformasyon, teknoloji, riskler, krizler, normlar, de¬ğerler... Küreselleşme geri döndürülemez bir hale gelmiştir ve "geri döndürülemez olanı sevmeyi öğrenmek gerektiği" (Antonio Tabuchi) için, insanlık, uzlaşmalar gerçekleştirmek, halkları bir¬birine yaklaştırabilecek her şeyi tartışmak ve halkların her birinin saygınlığını tanımak zorundadır. UNESCO, insanın saygınlığı ilkesini her şeyin üstünde tutan Kültürel Çeşitlilik Şartı′yla (2005) bunu ifade etmek istemiştir. Gerçekten de, bu Şart′ın 2. maddesine göre: "... Kültürel ifadelerin korunması ve teşvik e-dilmesi, azınlıklara mensup kişilerin ve yerli halkların kültürleri dahil olmak üzere, bütün kültürlerin aynı yücelikte olduğunun ve bütün kültürlere saygı gösterildiğinin kabulü anlamına gelir." Böylece, özgüllük ya da kendine özgülük* söz konusu değil¬dir. İnsan hakları her yerde aynıdır. Ve malumu ilan etmek gere¬kirse: İnsan haklarını mecburi, etkili, somut, gerçek ve geri dön¬dürülemez kılmak için ve barışın, hoşgörünün ve insanlık daya¬nışmasının hâkim olduğu bir gelecek hazırlamak amacıyla, ′insan haklan yönetişimrnin başka bir aşamasına geçmek gerekir. Dolayısıyla, bütün çeşitliliği ve zenginliğiyle kültürün evren-selleştirilmesinden daha acil bir diplomasi yoktur. Medeniyetle¬rin buluşması ve yanlış anlamaların giderilmesi için, kamusal tartışma ve diyalog forumları her yerde desteklenmelidir. İnsan¬lık; düşünce ve duygularının, tarihinin ve dillerinin, mirasının ve görüntülerinin çeşitliliğiyle doludur. Ve bu nedenle, evrensellik, bütün farklılıkların karşılıklı olarak tanınmasını gerektirir. Uzun bir süre küresel vicdan olarak görülen Avrupa, kibrinden kurtul¬malıdır. Müslümanlar ise, siyasal ve rnedenileştirici dönüşümle¬rini üstlenmelidir. Kaba kuvvet ve nefret sarmalından çıkmak için, bu iki blok a-rasındaki köprüleri desteklemek önem taşımaktadır. Evrenselci-lik, bileşenlerinden sadece birinden yola çıkılarak insanlığa da¬yatılmak istenemez artık. İnsan hakları, yönelimi nedeniyle, in¬sanlığın ortak mirasını oluşturmaktadır ve özel yükümlülükleri haklılaştırmaktadır. İnsan haklan, ortak bir sorumluluk etiğidir. UNESCO İnsan Hakları Kürsüsü′nün, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi′nin 60. yıldönümü vesilesiyle Aralık 2008′de Gra-nada′da Euro-Arap Vakfı"nin merkezinde düzenlediği sempoz¬yumdaki çalışmaların sentezini sunan bu kitap, bireysel ve ko¬lektif vicdanları harekete geçiren insan haklarının dönüşümüne ilişkin tartışmayı başlatmakta; insanlığın ve referans alınması gereken değerlerin geleceği karşısındaki sorumluluğumuz üzeri¬ne yeniden kafa yormaktadır. Sonuç itibariyle, acil bir durumla karşı karşıyayız: İnsan haklarının iyi bir yönetişiminin sağlam te¬mellerini inşa etmek., ve aynı zamanda, Birleşmiş Milletler hima¬yesi altında, sorumluluk ve kontrol mekanizmalarını oluşturmak. Bu itibarla; ′problematiğin karmaşıklığına′, ′koşulların çeşit¬liliğine" ve "insan haklarının temel bir ilke teyit edilerek yeniden inşası ihtiyacına′ ilişkin bilgi ve düşünceleriyle bizi zenginleş¬tirmek için bu düşünme etkinliğine katılan bütün kişilere içten teşekkür etmek istiyorum. Bu temel ilke şudur: Bütün kamu po¬litikalarında, kalkınma stratejilerinde ve uluslararası ilişkilerde, barışın ve istikrarın güvencesi olarak, insanın merkeze alınması; sonuç itibariyle, gerçekten insani bir dünya. Bu mümkün müdür? Naif bir şekilde, evet; zira iyinin de kötünün de kaynağı insandır. Öyleyse, insanların ve özellikle de bizi yönetenlerin tercihleri, eğilimi tersine çevirir ve insanın saygınlığı ilkesini eylemlerin ve isteklerin merkezine koyarsa, her şey mümkündür. Genel olarak sosyal bilimlerin ve özel olarak da insan hakla¬rının teşvik edilmesi konusunda ortaya koydukları destek ve bağlılık nedeniyle, Hanns-Seidel Vakfı (Almanya) ile Euro-Arap Vakfı"na (İspanya) ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Ali Sedjari İÇİNDEKİLER GİRİŞ: Bütün Halleriyle İnsan Hakları ] Ali SEDJARİ İnsan Haklan Kuşaklarına Dair Bir Okuma 12 AbdellatifFELK İlan ve İnkâr Arasında İnsan Haklan: Belirsiz Bir Gelecek 30 Chantal MOUBACHIR-GENIN İnsan Haklarının Evrenselliği ve Devletlerin Özgüllükleri ya da Bir Hukuk Devleti Nedir? 38 Mohamed LARBİ BEN OTHMANE Hümanizm ve Kültürel Rölativizm 47 Lahcen OULHAJ Devletin Adaleti ve Adaletin Devleti Arasında Hukuk Güvenliği 57 Sabah CHRAİBİ Tarihsel Akdeniz Havzasında İnsan Hakları Meselesi 71 Mohammed ARKOUN İnsan Haklarının Küreselleşmesi ve Evrenselciliğin Jeopolitiği 137 Ali SEDJARİ "Geleneksel" İnsan Haklan Karşısında "İletişim Hakkı"nın Ortaya Koyduğu Meseleler 156 Jamal Eddine NAJİ Cezayir Pozitif Hukukunda Din Özgürlüğü İlkesi: Kabul ile Uygulama Arasında 174 Messaoud MENTRİ Granada Çağrısı (10 Aralık 2008) 187