Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları ( Yargıtay İçtihatları İle )
Ceza Muhakemesi Hukukunda Delil Yasakları ( Yargıtay İçtihatları İle )
Alper ÖZBOYACI
Sayfa Sayısı
:
136
Kitap Ölçüleri
:
16x23 cm
Basım Yılı
:
2008
ISBN NO
:
9789756292150
I- GİRİŞ Bilindiği üzere "hukuka aykırı deliller" birçok hukuk branşının da konusunu teşkil etmektedir. Biz burada konuyu ceza muhakemesi hukuku esaslı olarak incelemeye çalıştık. Bu incelememiz genel olarak üç bölümden oluştu. Birinci bölümde, her şeyden önce. genel bir giriş mahiyetinde olmak üzere ve de delil yasaklarının birer (emel hak olmasına binaen, belki de normlar hiyerarşisine paralel bir hassasiyetle "hukuk devleti" ilkesinden söz ettik. Akabinde bu ilke ile modern devlete yüklenilen hukuki güvenliği sağlama borcunun teorik ve pratik sınırlarının bulunduğu ve bu sınırların "delil yasakları" kavramıyla çizildiğini önemle belirttik. Bunun dışında: > Delil Yasaklarının Anlamı, > Mukayeseli Hukukta Delil Yasakları, > Delil Yasaklarının Sınıflandırılması, > Delil Yasaklarının Uzak Etkisi, > Özel Kişiler Tarafından Elde Edilen Hukuka Aykırı Deliller. > Hukuka Aykırı Delillerin Dosyadan Çıkartılması Sorunu. > Delil Yasaklarının Hukuka Aykırılığının Yaptırımı, çalışmamızın birinci bölümünün esasını teşkil etmiştir. İkinci bölümde ise CMK′da sayılmış olan delil yasakları hakkında bazı açıklamalarda bulunduk. Bu hususta önemle belirtelim ki, CMK"da bu konuyla ilgili genel düzenlemeler yer aldığı gibi (m. 147, 148. 217/2): kanunun aralarına serpiştirilmiş özel düzenlemeler de bulunmaktadır (m. 135, 139. 140 gibi..). Çalışmamızda ise sadece kanunumuzda yer alan; > Aydınlatma Yükümlülüğünü İhlal, > Yasak İfade / Sorgu Yöntemleri, > Değerlendirme Yasakları ile ilgili düzenlemeler açıklanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmamızın asli konusunu "yasak ifade/sorgu yöntemleri" oluşturmakla birlikte, aydınlatma yükümlülüğünün ihlali ve değerlendirme yasakları konularına da öneminden ötürü değinmek zorunda kaldık. Son bölümde ise. yapmış olduğumuz çalışmanın genel olarak değerlendirilmesi, uygulamaya ilişkin polis alt kültüründen kaynaklanan bazı çarpıcı örnekler ve hukuka aykırı delil elde etme yöntemlerinin önlenmesi hususundaki görüşlerimize yer vermiş bulunmaktayız. ÖNSÖZ Elini/deki bu değerli çalışma. Av. Alper ÖZBOYACTmn Doku/. Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi"ndc son sınıf öğrencisi iken, seminer ödevi kapsamında hazırladığı araştırmanın gözden geçirilmiş ve içtihatlarla zenginleştirilmiş versiyonudur. Tanışma fırsatı bulduğum sayısız öğrenci içerisindeki en başarılı ve yetenekli birkaç kişiden biri olan ve bugün itibariyle arlık meslektaşım konumuna gelen değerli ÖZBOYACI′nın çalışmasının ilk hali. bir seminer ödevinden beklenecek düzeyin fevkalade üstündeydi. Yazarın, bununla yetinmeyip, geçen süre içerisinde eserini daha da geliştirmesi ve kitap olarak basılmaya layık bir düzeye getirmesi, takdire şayan bir çalışkanlık örneğidir. Öğrenciliğini olağanüstü başarıyla tamamlayan ÖZBOYACI′nın. ileriki yıllarda Türk Hukukuna önemli hizmetler vereceği yönündeki inancım tamdır. Yazar. "Ceza Muhakemesinde Delil Yasaklan"" başlıklı bu eserinde, konuyu en kapsamlı şekilde, hem teorisine hem de pratiğine yer vermek suretiyle ele almayı başarmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde, konuyu genel olarak ele alan OZBOYACI, ikinci kısımda. CMK′da yer verilen tüm delil yasaklarını tek tek incelemiş, sonuç kısmında önemli değerlendirmelere yer vermiş, yargıtay içtihatlarıyla da çalışmasına derinlik kalmıştır. Geniş bir kaynakçadan yararlanan ve kulağa hoş gelen, yer yer edebi bir dille yazarın kaleme aldığı eserin, uygulamaya ve araştırmacılara faydalı olacağını düşünüyorum. Delil yasakları, ve bu kapsamda yer alan en önemli meseleyi oluşturan işkence yasağı, çok uzun süredir Türkiye′nin gündemini işgal eden bir konudur. Bu meseleyi, daha geniş bir perspektiften. Türkiye′de insan haklarının durumu açısından ele almak gereklidir. Ülkemizde, insan haklarına yönelik tepkilere rastlandığı olmaktadır. Süpheli/sanık hakları da, bunlardan en çok nasibini alan kategori olmaktadır. Denilmektedir ki. bu haklar hep suçlulara, kötü niyetli insanlara, çetelere, hatta teröristlere fayda sağlamakta, suçlulukla mücadelede zaafiyete yol açmaktadır. Bu hakların bir kısmının, hükümetlerimiz tarafından, ulusal kamuoyuna danışılmaksızın. Avrupa Birliği baskısıyla ve adeta AB Komisyonunu "mutlu etmek" için tanınmış olması da. bu izlenimi güçlendirmektedir. Oysa. insan hakları, ve bu arada şüpheli/sanık haklan ile delil yasakları, suçlular için yaratılmış imtiyazlardan ibaret değildir. Her nedense, ortalama vatandaşımızın kafasında şöyle bir tablo yer almakladır: "biz", yani kendimiz, ailemiz, sevdiklerimiz, arkadaşlarımız, potansiyel olarak suç mağduru olabilecek "iyi insaıflarız. Bir de. "onlar" vardır bu ülkede, yani. gaspçı, kapkaççı, hırsız, terörist olan. "kötü insan′lar! "Biz" hiç bir zaman "kötü insan"lardan olmadığımıza ve olamayacağımıza göre. bu haklar, ancak "onlara" yaramaktadır. Ne var ki. hele Türkiye gerçeğinde, işler bu şekilde işlememektedir, her vatandaşın her zaman için polis ya da adliyeyle muhatap olma ihtimali mevcuttur. Gerçek şu ki. Türkiye′de şüpheli/sanık konumuna düşmek çok kolaydır! İşte. bu noktada, polis alt kültürü gerçeği devreye girmektedir. Buna göre, suç isnadıyla polis önüne düşen her insan "kötüler′"dendir, suçlu olduğu önyargısıyla karşılanmaktadır. Polisin ifade alma yoluyla gerçeği öğreneceğine inandığı, bu yöndeki başarısızlığa tahammülünün olmadığı ve elde edeceği her ikrarı polisin kendi başarısı olarak değerlendirdiği, bu sebeple de namuslu olmayan kişiler nazarıyla baktığı kişilere karşı olan tutumunun eleştirilmesini de çok önemli görmediği, bilimsel araştırmalarla ortaya konulmuştur . O halde, böyle bir ortamda, bir anda "kötüler" olarak algıladığımız "şüpheli/sanık"" kategorisine düşmemiz, polisten de bu algılayış çerçevesinde "konuşturulması gereken suçlu" olarak muamele görmemiz, her zaman için mümkündür. İşle. "kötüler" safına düştüğümüz o anda. imdadımıza yetişecek olan. bizle alakası olmadığını sandığımız, "kötüler′in yardımcısı olarak tasavvur ettiğimiz, şüpheli/sanık hakları olacaktır! Türkiye′de kaç kişinin haksız yere soruşturmaya/kovuşturmaya uğradığı ve mahkemelerdeki mahkumiyet oranının inanılmaz düşüklüğü düşünülecek olursa", bu söylenilenlerin acı gerçek olduğu anlaşılacaktır. ′ Bkz. SOKOLLU-AKINCI, s. 159. Örneğin, 2004 yılı bakımından, cez,a mahkemelerinde sonuçlanan 2.337.748 davadan, sadece 1.091.358′inde; 2005 yılında ise, 2.139.946 davadan, 873.751′inde mahkumiyet kararı çıkmıştır. Bu haklara her birimizin muhtaç olabileceği gerçeği bir yana, onlara layık olduğumuzu da beyinlerimize iyice kazımalıyız. Hiç şüphesiz, insan haklarını azaltmaya yönelik talepler, kendi değerimizi inkar etmek anlamına gelir. Gelişmiş ülkelerde yaşayan diğer insanlardan neden daha korumasız, daha çaresiz, daha mazlum, daha mağdur olalım? Gerçek şu ki. delil yasaklarına ilişkin özgürlükçü düzenlemeler, insan haklarını geliştirmeye yönelik diğer tüm yasalar gibi. "Avaıpa"nm istediğini" değil, aslında Türk halkına hak ettiğini vermektedir. Bu sebeple, insan haklarını güçlendirmeyi amaçlayan yasal değişikliklerin gerekçesine bakılmaksızın, onlara sahip çıkılmalıdır. Zira. Türkiye′de doğmuş olmak bir kara yazgı . kötü kader olmamalıdır! Bu gerçeğin farkına varmamızın önündeki önemli bir engel, özgürlüklerin, güvenliği mutlak olarak azaltacağı yönündeki yersiz kaygıdır. Toplumda yerleşmiş bir önyargıya göre, güvenli bir ortam sağlamak için, özgürlüklerin mutlaka azaltılması gerekecektir. Oysa. suçlulukla mücadelede temel ilkemiz şu olmalıdır: "özgürlük içinde güvenlik" ! Burada cevaplanması gereken soru şudur: acaba, özgürlükleri kısıtladıkça güvenlik artar mı. yoksa tam aksine, bir noktadan sonra, özgürlüklerin kısıtlanması, kişileri devlete ve başkalarına karşı iyice güvensiz mi kılar? Denilebilir ki. ülkesinde toplum halinde yaşamanın vazgeçilmez koşulu olan güvenliği ve sosyal düzeni sağlayamamış olan devlete, hukuk devleti denemez. Gerçekten,vatandaşların sokağa çıkmaktan korktuğu, evden çıktıklarında yeniden yuvalarına dönebileceklerinden şüphe duydukları bir devlette, hukuk vardır, diyemeyiz. Buna karşılık, güvenliği sağlamak için özgürlüklerin meşru sınırlanıl ötesinde sınırlanması durumunda, yine hukuk devletinden bahsedilemez. Suçlulukla mücadele etmek için. devletin sınırsız ve kontrolsüz bir güç kullanması düşünülemez. Zira, hukuk devleti, suçlulukla insan haklarını ihlâl etmeden mücadele eden bir anlayışa sahip olmalıdır; aksi taktirde gün gelir, suçlulukla mücadele, vatandaş için suçun kendisinden daha çok zarar verir hâle gelir. Otoriter rejimlerde söz konusu olan budur. Güvenliği sağlamak gerekçesiyle vatandaşlara getirilen aşın kısıtlamalar, bu sefer devletten gelecek kötülük kaygısı ve tehdidi yüzünden bireylerin güvenliğini ortadan kaldırır. Devlete güvenin kalmadığı bir ortamda ise. isyanı, şiddet, suç asla önlenemez. Ne var ki. Türk halkı ııezdinde. yukarıda arz ettiğimiz kalıplaşmış önyargılar sebebiyle, bazı hakların, güvenlikle mücadeleye ket vurduğu algılayışı mevcuttur. Bunun sebebi de. vatandaşın, kendisinin de pek ala o duruma düşebileceği gerçeğini yadsıyarak, her şüpheliye "suçlu" muamelesi yapmasıdır. "Alı ben olsam onu nasıl konuştururdum" şeklinde, şüpheli/sanıklara yönelik sıklıkla sarf edilen sözün mantıki zemini de budur! Herhalde, ortalama vatandaşımızın zihnindeki, suçlu olduğu önyargısıyla yaklaştığı söz konusu şüpheliyi konuşturma metodunun ne olacağını hepimiz tahmin edebiliriz! Yakın tarihli bir araştırmaya göre . kişilerin hangi suçtan olursa olsun, sorgularında hiç bir şekilde işkenceye tabi tutulmamalıdır, diyenlerin oranı s′te kalmaktadır. Demek, işkence değil de. sadece daha hafif ihlalleri (örneğin, işkence dışındaki bir delil elde etme yasağını) kapsayan bir soru olsaydı, oran daha da düşecekti. Ortalama vatandaşı bu şekilde düşünen bir halkın içinden çıkıp, polis olmuş herhangi bir memurun da, mevzuat ne derse desin, için için farklı şekilde hissedeceği düşünülemez. İşle. burada mesele insan hakları eğitimine gelmektedir. Her şeyden önce. halkın hakları konusunda bilinçlendirilmesi çok önemlidir. Çünkü, varlığından haberdar olunmayan bir hakkın kullanılabilmesi düşünülemez . Bu açıdan, insan haklarına gerçek ve sürekli bir saygıyı sağlamanın yolunun doğru bir insan hakları eğitimden geçtiği görüşüne aynen katılıyoruz. Burada, üç hususu halkımıza öğretmek gerekmektedir. 3 ERMAN, Sentez Raporu, s. 76. 4 ÖZTÜRK/ERDEM, Ceza Muhakemesi Hukııku,9.Baskı, s.28 TESEV′in "Değişen Türkiye′de Din, Toplum ve Siyaset" konulu, Kasım 2006 tarihli çalışması. hkz. http://HWH.tesev.oig.tr/etkinlik/FinaI Rapordin_topIuni.pdf 6 Benzer yönde ŞAHİN, Sanığın Sorgulanması, s . 74. GÜLMEZ, s. 18. Bir görüşe göre, Türkiye′nin insan hakları alanında yaşadığı sorunların sebebi her şeyden önce eğitsel ve kültürel olup Osmanlı Devleti′nden beri süregelen ve bireysel değerlere nazaran komiiniter-kolektif değerlere öncelik tanıyan yerleşik siyasî anlayışa bağlıdır, bkz. ÖZBUDUN, s. 25. İlki. yukarıda izah ettiğimi/, insan haklarının hepimiz için gerekli ve vazgeçilmez olduğu gerçeğidir. Bu zihniydi hukuk kültürümüzün bir parçası haline getiremedikçe, yapılacak yasal değişikliklerin uygulamaya yansımasında sorunlar yaşanacak, ceza muhakemesi pratiğimiz istenilen düzeye bir türlü gelmemeye devam edecektir. Bu konudaki en önemli engel, geçmişimizden kaynaklanmaktadır. Türkiye′de modern, laik. sosyal, hukuk devleti ilkesine bağlı bir cumhuriyete geçiş süreci, halkın mücadelesiyle değil, iktidardaki, sayıca azınlığı teşkil eden bir vizyonun sahibi olan birelitin (Alatürk ve ekibi) re"sen harekete geçmesiyle gerçeklcşmişlir. Oysa. Batıda bu süreç, uzun yıllar boyu aydınların öne sürdüğü evrimci fikirlerin döktüğü tohumların, iktidara karşı ayaklanan belirli sosyal sınıfların çabasıyla çiçek açması sonucunda, çetin ve kanlı bir mücadele sonucunda gerçekleşmiştir. Türkiye′de ise. bu haklar halka hep iktidar tarafından verilmiş, sosyal baskı grupların ve halkın müdahalesi belirleyici olmamıştır. Bu sebepledir ki. Batılı devletlerin halkları, bazı hakları ve hukuk devletinin esaslarını özümseyip, koruyucusu haline gelmişken. Türkiye′de böyle bir bilinç pek yerleşememiştir. Örneğin, laiklik gibi bir alanda, resmi devlet ideolojisiyle, halkın düşüncesinin uyıışmamasımn temel sebebi budur . Artık yapılması gereken, erken yaşlardan başlayan bir eğitim ile. insan hakları bilincinin halkımızın vicdanına yerleştirilmesidir. Öğretilmesi gerekli ikinci bir husus, özgürlükleri fazla kısıtlamanın, uzun vadede güvenliğe daha fazla zarar vereceğidir. Bir an için, belirli suçları işlemekle suçlanan kimselerin ifadesinin alınmasında. delil yasaklarına ilişkin sınırlamaların uygulanmadığını düşünelim. ABD. Gtıantânamo ve diğer bazı gizli askeri (islerde buna başvurmakladır. Türkiye′de de. askeri rejim sırasında ve olağanüstü dönemlerde bu yola gidildiği olmuştur. Acaba, bu yöntemler sayesinde kaç suç aydınlatılabilmiştir, kaç masum kişinin hayatı kurtarılabilmiştir. devlete ne ölçüde fayda sağlanmıştır? Nitekim, adli tecrübelerin, ikrarların en az ?′inin gerçek dışı olduğunu gösterdiği belirtilmiştir′. Herhalde, yasak yöntemlerle sağlanan ikrarlar bakımından bu oranın daha bile yüksek olduğu düşünülebilir. Dernek, ifade alma/sorgulamada yasak yöntemlere başvurmak, ceza muhakemesinin maddi gerçeğe ulaşma fonksiyonuna yardımcı olmamakta, tam aksine, masum kişileri mağdur etmekle, adliyeyi yanlış yönlendirmektedir. Hele. işkence yasağı gibi ekstrem bir ihlal söz konusu olduğunda, durum iyice vahimleşmckledir. Gerçekten, özellikle devlete karşı işlenen suçların, ve bu arada terörist eylemlerin, zanlıları bakımından bu yönteme başvurulduğunda, çoğu zaman bir sonuç alınamadığı gibi. teröristlerin eylem sebebi ve iddiası haklı çıkarılmış olacaktır . Gerçeklen, teröristlerin gerekçesi, "meşru zeminde hareket etmediği" için bazı otoriter devletleri hedef almalarıdır. Şayet işkenceye başvunılursa. bu gerekçe haklı çıkarılmış olacaktır. ABD örneği hiç bir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. Kendimize sormamız gereken husus şudur: ABD′nin uyguladığı ifade alma/sorgulama yöntemleri sayesinde kaç suç aydınlatılmış, kaç eylem önlenebilmiştir? Buna karşılık, bu eylemler yüzünden dünyada kaç kişi Amerikan düşmanı olmuş, kaç kişi ABD′yc yönelik girişimlere destekçi olmaya başlamış, hatta kaç fanatik, bu devlet karşı terör eylemi yapmaya güdülenmiştir ? Aynı hataya biz de düşmemeliyiz. Bir ankete katılanların % 62.6′sının, devlet dairelerinde çalışan kadınların türban takabilmelerinin serbest olması gibi. laikliğe ve idarenin tarafsızlığına açıkça aykırı bir görüşü savunmaları, bunun açık örneğidir. Bkz. http://HWH.niilliyet.toin/200.V05/30/guncel/agun.litml 9 ŞAHİN. İkrar, s. 134. 10 ZÜNİGA RODRİGUEZ, s. 6-7. " Bir Amerikan yazarının makalesinde belirtildiği üzere. Irak′taki Ebu Garip cezaevinde Amerikan askerlerinin Iraklı mahpuslara yaptığı işkencenin görüntüleri, El Kaide örgütünün halkla ilişkiler çalışmalarını yürüten bir kimsenin dahi tasarlayamayacağı kadar işlerine gelmektedir. Bu fotoğraflarda, İslamcı köktencilerin Batı kültürünü simgelediklerine inandıkları her şey, tek bir nefret uyandırıcı çerçeveye sızdırılmıştır, bkz. PUAR, s. 20. Diğer bir Amerikan yazarın bu olguyu kendi açısından tarif edişi de ilgi çekicidir: "Ebu Garip′teki işkencenin fotoğraflarını ilk gördüğümde kendimi yıkılmış hissettim. En basit deyimiyle, kalbim kırıldı. "BizJcı′in fanatik, köktenci olduğunu düşündüm, onların değil", bkz. EISENSTEİN, Zillalı, Sexual Hunıiliation, Gender Confusion and the Ilorıors at Abu Glıraib, http://www.peacewoinen.org/ news/Iraq/June04/abughraib.html (son erişim 2.2.2006). Öğretilmesi gereken üçüncü husus, devletin öngördüğü yasal sınırlan aşarak, kendi yöntemleriyle suçlulukla mücadele ettiğini öne sürenlerin, bunu "devlet için" yaptıkları argümanının tümüyle geçersiz olduğudur . Toplum ve onun adına devlet, suçlulukla mücadele için yetkili mercilere bazı görevler ve yetkiler vermiştir. Bu hususla ilk müdahale yetkisi de kolluktadır. Zira. suçluyla ilk teması kuran ve olaya en yakın tarihte ondan ilk bilgileri alan, kolluktur. Onlardan beklenen de. yetkileri çerçevesinde mümkün olan en fazla bilgi ve belgeyi toplayarak toplumun onlardan beklediği bu görevi ifa etmeleridir. Fakat, onlara yüklenen suçlulukla mücadele etme görevi ne pahasına olursa olsun ifa edilecek bir görev değildir. Aksine, hukuk devleti sınırları içinde. Anayasaya, kanunlara ve ahlak kurallarına uygun biçimde, insan haklan ihlâllerine yol açmadan, kendilerine tanınan yetkilere tecavüz etmeden ifa edilecek bir görevdir. Bu sınırlar dahilinde suçluya karşı koymak mümkün olmuyorsa, devletin ve onun koyduğu kuralların emrettiği, daha ileri gitmemek, durmaktır. Kolluğun ve suçlulukla mücadele eden diğer tüm kurumların görevi ve yetkisi bu sınırda bitmekledir. Devlet, onların daha öteye gitmelerini beklemediği gibi. buna cevaz da vermemektedir. Kaldı ki. ifade alanın, şüpheliden mutlaka ve zorla gerçeğe uygun ifade almak gibi bir görevi de yoktur Artık, hukuki sınırlar dahilinde bir şey yapmak mümkün olmuyorsa, bunun gereğini düşünmek, icabında yeni kanunlar çıkarıp başka yetkiler tanımak, daha etkili politikalar oluşturmak hükümet ve devletin görevidir. Kendisine bu çerçeve ve sınırlar dahilinde yüklenen görevi yerine getirememesi kolluğun kendisi çözmesi gereken, şahsi meselesi değildir, Kendisine tanınan yetki hududunu aşan kolluk ve diğer birimler; artık bunu devlet ya da toplum için değil, kendileri için yapmakladırlar. Bu hareketleriyle de. devletin öngördüğü hukuk kurallarına ve dolayısıyla devlete ve onun koruduğu topluma karşı gelmekledirler. Artık hareketlerinin devlet hizmeti uğruna yapıldığını söyleme hakkım yitirmektedirler; çünkü devlet önceden koyduğu kurallarla onlara böyle yapmamaları gerekliğini açıkça söylemektedir. Netice olarak. OZBOYACTnın da eserinde haklı olarak vurguladığı gibi. "Delil yasaklan, luıkıık devleti düzeninin gereklerini yerine getirmeyi kendisine ilke edinmiş bir ceza muhakemesi sisteminin, hakkın özünü teşkil eden nesnel sınırlara ve temel hak ve özgürlüklere halel getirmeden, delillerin nasıl elde edileceğinin ve değerlendirileceğinin kriterlerini belirleyen bir kullanım kılavuzu olarak tanımlanabilir". Elbette, bir devlet, hukuk politikası tercihi olarak "cebre dayalı" ifade alma/sorgulama yöntemlerine başvurabilir! Hatta bir devlet insan onunımı en iislün değer olarak kabul etmek zorunda da değildir. Devlet, vücut bütünlüğü, hatta kamu düzeni gibi toplumsal-soyul bir değeri üstün tutarak insan onunımı ikinci plana atabilir. Bu. devletin yapısına bağlıdır. Şayet bu devletin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleşmelere aykırı bir davranışı varsa, sorumluluğu doğar ama onun bu davranışını önleyecek cebrî bir mekanizma (laıtışmalı "insancıl müdahale′" kıımmu dışında) yoktur. Ama tercihini bu yönde kullanacak bir devletin yapamayacağı bir şey vardır: "hukuk devleti" olduğunu iddia etmek . Şayet bir devletin ceza muhakemesindeki tercihi, ne pahasına olursa olsun maddi gerçeğe ulaşmak ise, o zaman Anayasasındaki "insan haklarına dayalı hukuk devletî′ gibi ibareleri çıkarıp atması en doğrusu olacaktır! OZBOYACTnın yaşından beklenmeyecek bir maharetle ele aldığı bu eserin, insan haklarına saygılı bir ceza muhakemesi hukuku kültürünün yerleşmesinde faydalı olacağına yürekten inanıyorum. Ümidim. Türkiye′nin gelecekteki hukuk uygulamasının bu beklentimi boşa çtkarmanıasıdır! Yazarı, bu değerli esere hayat kazandırdığı için içtenlikle kutlar, çalışmasının okuyucuya faydalı olmasını dilerim, Yrd.Doç.Dr. R. Murat ÖNOK Keçiören- ANKARA (Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi) 11 ÖNOK. İşkence, s.37 " ŞAHİN, Yakalama, s. 346; ÜZÜLMEZ, İşkence, s. 128; ŞAHİN, Cumhur, Ceza Muhakemesi Kanunu Gazi Şerlıi, Ankara 2005, s. 451. 14 ŞAHİN. Sanığın Sorgulanması, s. 69. İÇİNDEKİLER Önsöz 5 İçindekiler 9 Kısaltmalar 11 I-GİRİŞ 13 II- GENEL OLARAK DELİL YASAKLARI 14 a) Delil Yasaklarının Anlamı 15 h) Karşılaştırmalı Hukukta Hukuka Aykırı Deliller 17 c) Delil Yasaklarının Sınıflandırılması 19 d) Delil Yasaklarının Uzak Etkisi 20 e) Özel Kişiler Tarafından Elde Edilen Delil Yasaklan 23 I) Hukuka Aykırı Delillerin Dosyadan Çıkartılması Sorunu 25 g) Delil Yasaklarına Aykırılığın Yaptırımı 26 III- CMKDA SAYILAN DELİL YASAKLARI 27 a) Aydınlatma Yükümlülüğünü İhlal 27 b)Yasak İfade Sorgu Yöntemleri 44 I )Kötil Davranma 48 2)İlaç Verme 50 3) Yorma 51 4)Aldatma 52 5)Cebir 55 6)Tehdit 56 7)Bazı Araçları Kullanma 57 8)Kanuna Aykırı Menfaatte Bulunma 58 9) İşkence 61 SONUÇ 66 YARGITAY İÇTİHATLARI 134 YARARLANILAN KAYNAKLAR 136 V- EK TABLO