Alacaklı ve Borçlu Açısından İfa Zamanı - MELEK BİLGİN YÜCE
Alacaklı ve Borçlu Açısından İfa Zamanı - MELEK BİLGİN YÜCE
Melek Bilgin YÜCE - Vedat Kitapçılık
GİRİŞ
Bir borca ilişkin olarak birçok sorun çıkabilmektedir. Ancak yaşamda insanlara sorduğumuzda en çok sıkıntının borcun zamanında yerine getirilmemesine ilişkin olduğu kolayca görülebilmektedir. Bizden borç alan arkadaşımız parayı iade etmez, boyacımız ya gününde gelmez ya da gelse de zamanında iş bitmez. Sipariş verilmiş bir dolabın tam gününde getirilmesi, pek gördüğümüz bir şey değildir. Yaşamda ciddi bir olgu olarak karşımıza çıkan borçluların bu gecikme hâli, çok eski zamanlardan beri hukuk düzenleri tarafından da göz ardı edilmemiştir. Zaman açısından ifanın düzgün yapılmaması hâli, bir borca aykırılık hâlidir. Borcun borçlanıldığı şekilde yerine getirilmediği durumların birçoğunda borca aykırılık oluşur. Malın istenilen ya da vaad edilen kalitede olmaması ayıp sorunu olarak karşımıza çıkar, gittiğimiz bir konserde sanatçının sahneye çok geç çıkması ya da alkollü olması nedeniyle şarkıları doğru dürüst söyleyememesi hâlinde, kötü ifa gündeme gelir. İşte borçlanılan edimin zamansal açıdan gereği gibi ifa edilmediği hâllerde de karşımıza çıkan gecikme olgusu, devamında temerrüt kavramını getirir. Yaşamda borca aykırılıkların büyük bir çoğunluğu temerrüde dayalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşamın her alanında karşımıza çıkan temerrüt olgusunun ön meselesi ifada gecikme olduğundan, borçlunun ne zaman ifasını yapması gerektiğinin tespiti önemlidir. Her gecikme temerrüt değilse de, temerrüdün oluşabilmesi için en basit anlamıyla borçlunun “gecikmiş”liğinden bahsedilmelidir. Gecikme kavramının tespiti için de, elbette ifanın ne zaman yapılacağının veya yapılması gerektiğinin bilinmesi gerekir. İfanın ne zaman yapılacağını bilmeden, borçlumuza “Niye hâlâ yapmadın?” şeklinde bir soru sorabilmemizin imkânı yoktur. Bu nedenle ifanın ne zaman yapılması gerektiği, yaşamın birçok alanında oldukça büyük bir öneme sahiptir. Açıklanan bu nedenlerle biz ifa zamanını anahatlarıyla ele alarak, bir borcun ifasının ne zaman yapılması gerektiğini tespit etmeye çalıştık. Konu yurtdışında tam bizim başlığımızla değil, ancak muacceliyet başlığı altında çeşitli çalışmalarda ele alınmıştır. Bizde ise konu hakkında monografik bir çalışma bulunmamaktadır. Konunun bir bütün olarak ele alınmasının, uygulamada oldukça büyük bir sorun kaynağı olan temerrüt konusuna yardımcı olacağını umut etmekteyiz. Konu günümüzde gitgide daha büyük bir öneme sahip olmaktadır. Mesafelerin uzaması, edimlerin konusunun eski zamanlara göre daha karmaşık olması, insanların birbirini tanıma imkânının olmamasına bağlı olarak ilişkilerin güven temelinden uzak olmaları, ülkeler arası ilişkilerin artması vb. sebeplerle konu daha da önemli hâle gelmiş, uluslararası düzeyde dahi ifa zamanı konusunda yeknesaklık sağlama çalışmaları yapılmaya başlanmıştır. Biz konuyu öncelikle, çalışmanın başlığına uygun olarak ikili bir ayrımla ele aldık. İfa zamanının alacaklı açısından sonuçları ile borçlu açısından sonuçlarının farklılığına bağlı olarak bu temel ayrım, çalışmamıza da temel olmuştur. Alacaklı açısından ifa zamanı kavramını ele aldığımızda karşımıza çıkan, muacceliyet kavramı çerçevesinde açıklamalar yapıldı. Bu bağlamda, ifa zamanının taraflarca kararlaştırılmış olup olmadığı alt başlıkları açıldı. Tarafların sözleşme ile ifa zamanını kararlaştırmaları, vâde, koşul ve muacceliyet bildirimi ilk alt başlık altında; sözleşme ile kararlaştırılmadığı durumda uygulanacak olan TBK m.90 ikinci alt başlıkta değerlendirildi. Alacaklı açısından ifa zamanından sonra ikinci bölümde, borçlu açısından ifa zamanı kavramı ve buna bağlı olarak ifanın ne zaman yapılabileceğine ilişkin kurallar değerlendirildi. Son bölümde ise ifa zamanında değişiklik yapılmasının mümkün olup olmadığı, mümkün olduğu hâllerde de bunun nasıl gerçekleştiği ve bunların sonuçları açıklandı. İfa zamanına ilişkin açıklamalara geçmeden önce önemle hatırlanması gereken hususlardan biri, daha Hukuk Fakültesinin birinci sınıfında öğretilen ve aslında her zaman hatırlanması gereken bir kural olan TMK m.5’dir. Buna göre, “Bu Kanun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.”. Bu madde uyarınca, Borçlar Kanununda yer alan kurallardan, ister genel hükümlerde yer alsın, ister özel hükümlerde yer alsın, genel nitelik taşıyan hükümlerin ve yine Medeni Kanunda yer alan aynı nitelikte hükümlerin, her türlü özel hukuk ilişkisine uygulanması gerekir[1]. Esasen bazı maddeler kamu hukuku alanlarında dahi uygulanacak hükümlerdir. Yerleşim yeri, ehliyet, dürüstlük kuralı, yetki vb. kurallar aslında tüm hukuk alanlarına etkileri olan kurallardır. İfa zamanına ilişkin olanlar da, sadece borçlar alanına özgü olmayan, genel nitelikteki kurallardır. Bir borcun kaynağının ne olduğundan bağımsız olarak ifası yapılmalı ve bu ifa, zamansal açıdan düzgün olmalıdır. Bu nedenle çalışmanın konusu olan ifa zamanı açısından yapılan değerlendirmelerin, aslında bünyesine uygun düştüğü ölçüde diğer alanlarda da uygulanması gerekmektedir. Bir dernek üyeliğinden doğan aidat borcu, bir nafaka borcu para borçları niteliğindeyken, TBK m.724’te düzenlenmiş olan haksız inşaata dayalı doğacak taleplerden birinin konusu taşınmaz mülkiyetini devir borcu, diğerininki de taşınmazın bedelini ödeme borcu niteliğindedir. Bunların da ifasının zamanında yapılması gerekecek; temerrüdün varlığını görebilmek için de, yine ifanın ne zaman yapılması gerektiğinin tespiti zorunlu olacaktır. Hatta çalışma konusu kapsamında yer alan bazı hükümlerin borç olmayan konulara ilişkin olarak da uygulanması gündeme gelebilmektedir. Örneğin, iş günlerinde ifanın yapılmasını öngören TBK m.93, hak düşürücü sürelere bağlı hakların kullanılmasında veya ayıp hükümlerinde olduğu gibi süreye bağlı bildirimlerin yapılmasında dahi uygulanacaktır.
Melek Bilgin YÜCE
İnönü 2015